Cilt:59 Sayı:01 (2019)
Permanent URI for this collection
Browse
Browsing Cilt:59 Sayı:01 (2019) by Issue Date
Now showing 1 - 20 of 35
Results Per Page
Sort Options
Item Reflections of medievalism in utopian fiction: William Morris's a dream of John Ball(Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, 2019) Hay, Funda; Batı Dilleri ve Edebiyatı; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiBir ütopya yazarı olan William Morris, genel olarak ideal dünya düzenini Ortaçağ döneminde geçen kurgularla yaratmıştır. Yazara göre, Ortaçağ, hiyerarşik yapısından dolayı dönemin örnek teşkil edecek bir topluma ev sahipliği yapmasına engel olan feodalizmin varlığından dolayı nispeten ideal bir toplum düzeni sunmaktadır. Ancak yine de köylülerin yaşamlarındaki uyum ve birlik ile zanaatkârlar ve/veya işçiler arasındaki iş dağılımı Morris'in ütopya algısının temelini oluşturmaktadır. Sonuç olarak feodalizmi yenmek için atılmış başarısız bir adım olsa da Morris 1381 yılında gerçekleştirilen Köylü Ayaklanması'nı dayanışmanın somut bir örneği olarak görmekteydi. Böylece insanların sosyalist ideolojiler çerçevesinde ideal bir toplum düzeni kurabileceğine inanmıştır. A Dream of John Ball (John Ball'un Rüyası) (1886) isimli romanında yazar, kendisini ayaklanmanın olduğu zamanlarda, on dördüncü yüzyılda bulan anlatıcının rüyasını anlatmaktadır. Söz konusu eserinde Morris Viktorya dönemi proletaryasına sanayicilere karşı ayaklanmak için dayanışmanın ne kadar önemli olduğunu göstermektedir. Bu bağlamda bu çalışmada Morris'in Köylü Ayaklanması'nı on dokuzuncu yüzyıl Britanya toplumunun dayanışmayı kuvvetlendirmeleri ve ideal bir dünya kurmalarını teşvik etmek amacıyla sosyalizm propagandası olarak nasıl kullandığı ele alınacaktır.Item Anne ve babaların ortak ebeveynlik davranış ve algılarının romantik bağlanma ile ilişkisi(Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, 2019) Sümer, Nebi; Other; OtherOrtak ebeveynlik, anne ve babaların çocuk yetiştirmeyle ilgili sorumlulukları paylaşmaları, birbirlerini desteklemeleri ve aile içindeki dinamikleri birlikte yönetmeleri olarak tanımlanır (McHale, “Coparenting and Triadic…” 985). Mevcut çalışmada, gözlemlenen ve algılanan ortak ebeveynliğin, bağlanma kaygısı ve bağlanma kaçınması olarak iki boyutta ölçülen romantik bağlanma ile ilişkisi incelenmiştir. Çalışmaya üç aylık bebek (Ort. = 103.78 günlük) sahibi 45 anne-baba bebekleriyle birlikte katılmıştır. Ev ziyaretleri yapılarak ve Lozan Üçlü Oyun Paradigması (Fivaz-Depeursing ve Corboz- Warnery 1) kullanılarak, anne-babalardan bebekleriyle 10'ar dakikalık yarıyapılandırılmış etkileşimlerde bulunmaları istenmiş ve etkileşimler videoya kaydedilmiştir. Kaydedilen ortak ebeveynlik davranışları, “Ortak Ebeveynlik ve Aile Değerlendirme Sistemi” (McHale ve diğerleri, “The Transition to Coparenthood…” 711) kullanılarak araştırmacılar tarafından kodlanmıştır. Algılanan ortak ebeveynlik ve romantik bağlanma değişkenleri, sırasıyla “Ebeveynlik İşbirliği Ölçeği” (Abidin ve Brunner 31) ve “Yakın İlişkilerde Yaşantılar Envanteri-II” (Fraley, Waller ve Brennan 350) ölçekleri ile öz bildirim yöntemiyle değerlendirilmiştir. Bulgular, hem gözlemlenen hem de algılanan olumlu ortak ebeveynliğin, romantik bağlanma boyutları ile olumsuz yönde ilişkili olduğunu göstermiştir. Bağlanma kaygısı ve kaçınması yükseldikçe anne ve babaların bebekleriyle birlikte etkileşimde bulunurken daha az işbirliği gösterdikleri gözlemlenmiştir. Algılanan ortak ebeveynlik ise, hem anneler hem de babalar için sadece bağlanma kaçınması ile (kaygısı ile değil) ilişkili bulunmuş, bu bulgu da ilişkisel Türkiye kültüründe bağlanma kaygısının görece daha işlevsel olduğunu gösteren diğer çalışmaları desteklemiştir.Item Üniversite öğrencilerinde beden algısı ve beden kitle endisi arasındaki ilişkinin incelenmesi(Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, 2019) Önal, Sibel; Antropoloji; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiBeden algısı, bireyin kendini zihninde canlandırması olarak tanımlanabilmektedir. Geçtiğimiz yıllarda ülkemizde obezite ve fazla kiloluluk prevelansı gençlerde de hızlı bir artış göstermektedir. Kilo artışı erkeklerin ve kadınların beden algısını negatif olarak etkilemekte ve bu durum medyada zayıflığın idealleştirilmesiyle ilişkilendirilmektedir. Araştırmanın temel amacı, üniversite öğrencilerin kendi zihinlerinde canlandırdıkları beden algı düzeyleri ile boy, ağırlık ve beden kitle endisleri (BKE) arasındaki ilişkinin belirlenmesidir. Araştırmanın örneklemini Ankara ve Sivas'ta öğrenim gören, 17-30 yaş arası 617 (304 erkek ve 313 kadın) üniversite öğrencisi oluşturmaktadır. Araştırma sonucunda BKE değerlerine göre erkeklerin %0.3'ü ve kadınların %6.1'i zayıf, erkeklerin %9.9'u ve kadınların %6.4'ü obez olarak saptanmıştır. Beden ağırlığı algısı durumuna göre erkeklerin %6.1'i ve kadınların %29.6'sı kendilerini zayıf, erkeklerin %47.7'si ve kadınların %20.3'ü kendilerini fazla kilolu kabul etmektedir. Vücut algısı ölçeği ortalama puanı her iki cinsiyet arasında istatistiki açıdan anlamlı bulunmuştur (p<0.05). Her iki kentte eğitim gören erkeklerin kendilerini daha zayıf, kadınların daha kilolu algıladıkları belirlenmiştir. Kadınların görsel kaygılarla, erkeklerin ise sağlıklı olmak için kilo vermek istedikleri ve son bir ayda diyet yapan bireylerde kadınların daha yüksek oranda olduğu saptanmıştır. Araştırma sonuçları bireylerin fiziksel durumunun değerlendirilmesi ve beden hoşnutsuzluğunun rolü açısından da tartışılmıştır.Item Reconstructıon of the past ın günter grass's “crabwalk”(Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, 2019) Kişmir, Gonca; Other; OtherBu çalışmada II. Dünya Savaşı sonrası Alman edebiyatının önemli birinci kuşak yazarlarından Günter Grass'ın, "Yengeç Yürüyüşü" (Im Krebsgang, 2002) adlı eserinde yer alan farklı kuşak bellekleri anımsama edebiyatı çerçevesinde incelenmiştir. Eserin odak noktasını 1945 yılında Sovyet Denizaltısı tarafından torpillenerek batırılan Wilhelm Gustloff gemisinin öyküsü oluşturmaktadır. Günter Grass, Pokriefke ailesi örneğinde Almanya'nın yakın tarihine işaret eden bu tarihsel olgu bağlamında aktarmak istediği öyküyü kolektif ve kültürel belleğin referanslarına dayandırarak yeniden kurgular. Bu çalışmada, Jan ve Aleida Assmann ile Harald Welzer'in bellek kuramları doğrultusunda edebiyat düzleminde geçmişin ve tarihin üç değişik kuşak aracılığıyla nasıl estetize edildiği irdelenmiştir.Item John Fowles' nature wrıtıng and englısh Romantıcısm(Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, 2019) Mete, Barış; Other; OtherBu çalışma, İngiliz Romantizmi ile yirminci yüzyıl İngiliz roman yazarı John Robert Fowles'un doğa yazımının kuramsal tartışmalarında yer alan doğa yorumlamaları arasındaki ilişkinin yapısını incelemektedir. Romantik akımın İngiliz Edebiyatı'nda on sekizinci yüzyıl sonunda ortaya çıkışının, dönemin edebiyat kuramında doğa kavramının tanımlamaları açısından büyük bir gelişmeye işaret ettiği bu doğrultuda belirtilmektedir. Romantizm esas anlamda, o dönemde İngiltere'de sürdürülmekte olan edebiyat çalışmalarına doğa kavramının yeni bir algısını tanıtmıştır. Doğa kavramı Rönesans İngilteresi'nde Sir Philip Sidney'in klasik Aristocu edebiyat tanımının yorumları ile başlayarak, yazar ve eser arasındaki bağı tümüyle nitelendirmiştir. Bu bağ çerçevesinde doğa çağdaş gerçekliği, daha belirgin bir ifade ile gerçeği belirtmiştir. Bu türde klasik bir doğa kavramı, takip eden iki yüzyıl boyunca özellikle de John Dryden, Alexander Pope ve Samuel Johnson'ın tartışmaları ile İngiltere'de edebiyat çalışmalarını tekelinde tutmuştur. İlk olarak Romantizm akımıyla doğa kavramı gezegenin bütün belirleyici özellikleri ile yeryüzünü ifade etmeye başlayan bir kavram haline gelmiştir. Romantik kuram ayrıca, şairin öznelliğinin geleneksel eleştiri öğretisi karşısındaki önceliğini de vurgulamıştır. Bu çalışma bu nedenle, Fowles'un doğa yazımının aynı zamanda insanın doğayı suistimaline dikkat çekmeyi de amaçlayan Romantik bir yaklaşım olduğunu ileri sürmektedir. Fowles'un doğa yazımı aynı zamanda bu soruna olan genel kayıtsızlığa karşı bir itiraz olarak da okunmalıdır.Item Üniversite öğrencilerinin e-devlet algısı: memnuniyet, güven ve kullanım devamlılığı niyeti üzerine bir araştırma(Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, 2019) Yalçınkaya, Bahattin; Other; OtherEn basit tanımlama ile resmi kurum ve kuruluşların sunduğu hizmetlerin tek bir yapıda toplanarak vatandaşlara internet üzerinden sunulması olan e-devlet kavramı, süreçleri interaktif bir ortamda toplayıp; bilgiye/belgeye/süreçlere etkili, verimli, doğru ve hızlı bir şekilde eriştirerek bireylerin e-vatandaşa dönüşmesini sağlamıştır. Bunun bir sonucu olarak bireyler de e-devlet içerisinde veri/bilgi/belge oluşturma sürecine katılarak ekatılımcılığı (e-demokrasiyi) işler hale getirmiştir. En önemli amacı verimli bir kamu üst/altyapısının inşasını sağlamak olan e-devlet, tüm süreçlerin merkezine bireyleri alarak çağdaş bir yönetim felsefesine geçişi sağlamıştır. Bu sayede “klâsik” “sıkıcı” bürokrasi işlemleri, yerini daha hızlı sonuç alınabilen yeni bir işlem türüne (e-bürokrasi) bırakmıştır. E-devletin işlerliğini (algısını), bireyler açısından test etmek üzere literatürde çeşitli araştırmalar bulunmaktadır. Bu çalışmada Türkiye'de eğitim gören üniversite öğrencilerinin e-devleti nasıl algıladıkları araştırılmıştır. 1016 öğrenciye uygulanan anket sonucunda; öğrencilerin e-devleti kullanma eğiliminin yüksek olduğu; hizmetlerden duyulan memnuniyetin e-devletin kullanım devamlılığına etki ettiği ve e-devlet platformuna güvendiklerini ortaya koymuştur. Ayrıca yapılan çeşitli analizler sonucunda (güvenirlik, geçerlik, doğrulayıcı faktör analizi vb.) uygulanan ölçeğin geçerli ve yüksek güvenirlik ve geçerliğe sahip olduğu görülmüş ve oluşturulan 3 hipotez de (H1: “Edevletten duyulan memnuniyetle e-devlete olan güven arasında pozitif yönlü bir etkileşim vardır”, H2: “E-devlete duyulan güven ile e-devleti kullanım devamlılığı niyeti arasında pozitif yönlü bir etkileşim vardır” ve H3: “E-devletten duyulan memnuniyet ile e-devleti kullanım devamlılığı niyeti arasında pozitif yönlü bir etkileşim vardır”) yüksek korelasyon ile kabul edilmiştir.Item The psychogeography of t.s. elıot's cıty poems(Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, 2019) Şen, Seda; Other; OtherT.S. Eliot'ın “The Love Song of J. Alfred Prufrock,” “Preludes” ve “Rhapsody on a Windy Night” şiirlerinde kent sürekli değişen, farklı yönleriyle betimlenen bir imgedir. Eliot bu şiirlerinde kentte yürüyen bir şiir kişisi kullanarak farklı açılardan kenti okuyucunun zihninde yeniden oluşturmaktadır. Kullandığı bu kent imgesi Eliot'ın şiirlerinin mekansal yaklaşımlarla incelenebileceğini ve bu sayede kente dair edebi bir harita oluşturulabileceğini göstermektedir. Örneğin Londra gibi kentler ve başka kurgusal kentler parçalı imgelerle birleştirildiğinde kentin edebiyatı geçmişi ve çağdaşı birlikte barındırabilmektedir. Kent içerisinde yürüyerek gördüklerini betimleyen şiir kişisi kullandığında Eliot, bir oturuşta okuyucunun kenti zihninde bütünüyle canlandırmasını sağlayabilmektedir. Bu izlenimi verebilmek için şiir kişisi bir yandan kentin sokaklarında dolaşır, bir yandan şehrin panoramasını uzaktan seyre dalar. Makalede Eliot'ın şiirleri incelendiğinde kenti kent yapanın sadece binalar ve insanlar değil aynı zamanda bellek, edebiyat, ve deneyimlerin kentin kimliğini oluşturmada nasıl bir rol oynadığı tartışılacaktır.Item Kızılırmak kavsinin güneyinde yeni bir ölü gömme geleneği: Kültepe inler dağı extramural mezarlığı(Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, 2019) Kulakoğlu, Fikri; Arkeoloji; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiKültepe'de 70 yıldır sürdürülen kazılar Anadolu'nun Erken Tunç Çağı'ndaki kültür ve ticareti hakkında büyük ölçüde hayati bilgiler sunarsa da, özellikle Erken Tunç Çağı'nın ölü gömme gelenekleri hakkında çok az bilgi elde edilmiştir. Erken Tunç Çağı evlerinin tabanları altında basit toprak mezarların yanısıra hem taş sanduka hem de küp mezarlar kaydedilmiştir. Buna karşın, civarda herhangi bir yerleşim dışı mezarlık tespit edilememiştir. Esasen, önceleri Kültepe'nin içinde bulunduğu Kızılırmak yayının güneyindeki alanda yerleşim dışında ölü gömme geleneğinin olmadığı farzedilmekteydi. 2014 yılında, Kültepe'nin 2 km güneydoğusundaki İnler Dağı civarında kaçak kazılar tespit edildi. İnler Dağı sırtlarındaki 100 metrelik bir alanda yüzeye saçılmış kap parçalarından ve kaçak kazı çukurlarından, burada çok sayıda küp mezarın kazıldığı ve yağmalandığı anlaşıldı. Bakanlıktan alınan izinler sonrasında 2014 Kasım ayında hemen kazılara başlanmış ve bu kazılar 3 sezon boyunca sürdürülmüştür. 2014-2016 yılları arasında sürdürülen kazılarda çoğu tahrip edilmiş veya aşınmış toplam 67 mezar kazılmıştır. İnler Dağı Mezarlığı'nın keşfi, yerleşim alanı dışındaki gömü ve ölü gömme geleneklerinin incelenmesi için çığır açıcıdır. İlk inceleme sırasında görüldüğü gibi, mezarlık muhtemelen İnler Dağı ile sınırlı değildir. Yaklaşık 500 metre batıda, kaçak kazı izleri ve mezar küpü parçaları bulundu ki bunlar da çok daha geniş bir alanı kapsayan bir mezarlığa işaret etmektedir.Item Ten days ın a mad-house: ıncarceratıng the ın/sane ımmıgrant body wıthın the Amerıcan correctıonal system(Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, 2019) Gümüş, Gamze Katı; Batı Dilleri ve Edebiyatı; Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi1887 senesinde Nellie Bly mahlasını kullanan gazeteci Elizabeth Cochrane, The New York World gazetesi adına Blackwell's Island Akıl Hastanesindeki dinamikleri ifşa etmek için gizli göreve gittikten sonra Ten Days in a Mad-House adlı yazısı gazetede basıldı. Bu amaçla akıl hastası bir kadın rolüne, daha da ilginci akıl hastası Kübalı bir kadın rolüne giren Bly'ın Ten Days in a Mad-House adlı anlatısı akıl hastası göçmen bedeninin 19. yüzyıl Amerikan toplumunda olduğu kadar dönemin çağdaş enstitülerinde de nasıl karşılandığını göstermektedir. Metin, 'gözden çıkarılabilir' akıl hastası göçmen bedenin Amerika Birleşik Devletleri'nin kapitalist yapısına bir yük olarak görünmesinden dolayı ırk ıslahı, biyopolitika ve göçmen bedenin ulussuzlaştırılması gibi temel kavramlar ile birlikte incelenmektedir. Foucault'nun biyopolitika ve ıslah sisteminin işleyişleri üzerine fikirleri, erk sistemi içerisindeki kurumsal işleyişleri daha da sorgulamak için Bly'ın metnine uygulanmaktadır. Buna ek olarak Agamben'in homo sacer (kutsal insan)'in çıplak hayatı hakkındaki savları akıl hastası göçmenin özgürlüğünün ıslah sisteminde nasıl elinden alındığını göstermek için kullanılmaktadır. Bu makalede istenmeyen göçmenin hapsedilişi, Nelly Bly'ın deliliği biyopolitik bir performans olarak nasıl sergilediği ve akıl hastası göçmen bir kadını canlandıran beyaz bir kadın olarak hem ırksal hem de sosyal sınırları nasıl geçtiğiyle ilişkili olarak incelenmektedir.Item Süfraj hareketinin İngiliz tiyatrosundaki yankılarına bir örnek: Elizabeth Robins ve Votes for Women! (1907)(Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, 2019) Gömceli, Nursen; Other; Otherİngiltere'de 20. yüzyıl başlarında ortaya çıkan ve süfraj hareketi olarak bilinen kadınların oy hakkı davası, kadınların toplumsal ve siyasal hayatta erkeklerle eşit haklara sahip olabilmek adına vermiş oldukları bir mücadeledir. Süfrajetler olarak adlandırılan oy hakkı davası savunucusu kadınlar davalarına dikkat çekebilmek uğruna stratejik amaçlı şiddete başvurmuşlar ve o zamandan beri ağırlıklı olarak bu yönleriyle anılmışlardır. Ne var ki, stratejik de olsa şiddetle özdeşleştirilmiş olan süfraj savunucusu kadınların 20. yüzyıl başlarında İngiliz tiyatrosuna daha önce benzeri görülmemiş şekilde bir 'kadın tiyatrosu' olgusunu kazandırdıkları ve bu sayede 'süfraj tiyatrosu' olarak isimlendirilen yeni bir tiyatro türünün de oluşmasını sağladıkları gerçeği çoğunlukla göz ardı edilmiştir. Bu noktadan hareketle, bu çalışmanın amacı İngiltere'nin birinci dalga feminist tiyatrosu olarak kabul edilen Süfraj tiyatrosunu ele almak ve örnekleme amacıyla İngiliz tiyatrosunda Süfraj hareketinin yankılarının duyulmasını sağlayan Elizabeth Robins'in öncü süfraj oyunu Votes for Women! (1907) üzerine bir inceleme sunmaktır.Item Dünyada ve Türkiye'de görme engellilik: zaman çizelgesi(Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, 2019) Subaşıoğlu, Fatoş; Bilgi ve Belge Yönetimi; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiGörme engellilik, tarihte her toplumda farklı şekillerde yorumlanmış olmakla birlikte, insanın en değerli duyusunun kaybı olarak düşünülmüştür. Antik Çağ'dan itibaren görme engellilik, merak uyandıran fiziksel bir durum olarak algılanmış; Antik Çağ'da "doğaüstü güçlerin" körlüğe yol açtığına inanılmış; Orta Çağ'da ise insanın görme yetisinden mahrum bırakılması yaygın bir ceza şekli olarak uygulanmıştır. Bu çağrışımın etkisiyle de görme engellilik, toplumda olumsuz bir algı yaratmış ve görme engelli bireyler Orta Çağ Avrupası'nda toplum yaşamına tam olarak dâhil edilmemişlerdir. Rönesans Avrupası'nda da görme engellilik, bir yandan "ceza", diğer yandan ise "ruhanî içgörü"nün yansıması olarak bir "ödül" şeklinde değerlendirilmeye devam etmiştir. Bununla birlikte, artan hastalıkların çeşitli engellilik durumlarını beraberinde getirmesiyle, görme ve diğer engellilerin toplumsal açıdan görünürlüğü artmıştır. Sanayi Devrimi ile birlikte ise görme engelli bireylere yönelik toplumsal düzenlemelerin ivme kazandığı görülmektedir. Bu zaman çizelgesi, insanlık tarihi kadar eski olan engelli tarihinde dünyada ve ülkemizde engellilerin, özellikle görme engellilerin yaşamını etkileyen önemli tarihsel olayların, bireylerin, grupların, kurumların, yasal düzenlemelerin, bazı teknolojilerin kronolojik gelişim çizgisini içererek, dünyada ve Türkiye'de görme engellilerin yaşam kalitesini iyileştirme yönünde yapılan toplumsal, kültürel, siyasi, eğitimsel ve tıbbi girişimlerin tarih içindeki gelişimine olan farkındalığı artırmayı amaçlamaktadır.Item Jacques Lacan'ın Yapısalcılık İle Karmaşık İlişkisi(Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, 2019) Birlik, Nurten; Other; OtherJacques Lacan'ın psikanalitik kuramlarını sorunsuz bir şekilde yapısalcı ya da postyapısalcı bir zeminde değerlendirmek, yaşadığı dönüşümlerden dolayı ve yapısalcı olarak gruplandırıldığı döneminde postyapısalcı öğeleri, postyapısalcı olarak gruplandırıldığı döneminde ise hâlâ bazı yapısalcı öğeleri barındırdığı için hatalı bir yaklaşım olur. Tıpkı Fransız düşünür Roland Barthes'ın düşünsel evriminde olduğu gibi, Lacan'ın da yapısalcı döneminde, özneyi imleyenin etkisinde bir süreç ya da 'operasyonel bir nosyon' olarak alması ve istikrarlı olamayan ontolojik bir zemine oturtması gibi postyapısalcı izler görmek olasıdır. Postyapısalcı olarak nitelenen döneminde de, yapısalcı düşüncenin belirleyici özelliklerinden olan topolojiye olan ilgisinin, ve değişik psişik fenomenlerin bir topoloji üzerinden anlatılması eğiliminin korunması; psişik mekanizmaların anlaşılmaya çalışılması; ve bir gerçeklik arayışı gibi öğelerin korunduğunu görürüz. Yine de Lacan'ı okurken ve onun kuramlarını çözümlerken bu kuramların hangi dönemine ait olduğunu bilmek, yapılan çalışmanın iç tutarlılığı ve olası bir mantık hatasına düşmemek için önemlidir. Bu çalışmada Lacan'ın klinik pratiğinden ziyade, onun psikanalitik kuramlarının yapısalcılık ve kısaca postyapısalcılık bağlamında bir değerlendirmesi yapılacaktır. Bu çalışma Lacan'ın kuramlarının yapısalcılık ve postyapısalcılık arasında bir eşiğe yerleştirilmesinin daha doğru olacağını savunur.Item Geç çocukluk dönemi anadili ediniminde taksonomik ulamlaştırma becerileri(Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, 2019) Önal, Özay; Other; OtherDilin ve kültürün en temel unsurlarından olan “ulamsal sistem”, insan zihninin ulamlaştırma yetisinin bir ürünüdür. Ulamlar, ulamsal sistem içinde çeşitli ilişki biçimleri sergileyerek yer alırlar. Söz konusu ilişki biçimleri genel hatlarıyla “tematik” ve “taksonomik ilişkiler” olarak sınıflandırılabilir. Tematik ilişkiler, ulamlar arasındaki çağrışımsal, işlevsel, biçimsel görünümsel, yapısal ve benzeri ilişkileri kapsar (örn. tabak ile seramik, mutfak, çatal, çorba arasındaki ilişki). Ulamlar birbirleriyle anlamsal içerme veya kapsama ilişkisi üzerinden de ilişkiler kurarlar ki, bu tip ilişkiler, “Taşıt>Araba>Spor araba” örneğinde olduğu gibi “taksonomik ilişkiler” olarak adlandırılır. Taksonomiler bilginin bu ilişki çerçevesinde organize edildiği zihinsel yapılar olarak karşımıza çıkar. Bir taksonomi ÜST, TEMEL ve ALT düzey olmak üzere üç anlamsal düzeyden (katmandan) oluşur. ÜST düzey en genel ve kapsayıcı; TEMEL düzey orta genellikte, en kullanışlı ve en kolay anlaşılabilir; ALT düzey ise en detaylı anlam içeren düzeydir. Bu araştırmada, taksonomik organizasyon yapabilme becerisinin gelişimsel açıdan incelenmesi amacıyla 2, 4, 6. ve 8.sınıf öğrencilerine, birbiriyle bağlantılı üç test uygulanmıştır. Katılımcılardan, “Mobilya>____>____ “ gibi yarı yapılandırılmış taksonomilerde verilen boşlukları uygun ulamlarla doldurup KABUL EDİLEBİLİR DİZİLİŞler (KED) oluşturmaları beklenmiştir. Sonuçlar, KED oluşturma becerisinin yaşla doğru orantılı olarak geliştiğini göstermiştir. KED oluşturamadıkları durumlarda, katılımcıların tematik ilişkilendirmelere başvurduğu gözlemlenmiştir. Diğer yandan, katılımcıların “tamlama” ve “bileşik sözcükler” arasında ayrım yapabilme becerisi, ALT düzey ulamlara ait sonuçlar açısından ilginç görünümler sunmuştur.Item Oyun ve tiyatro pedagojisinde oyunlar ve alıştırmalar: oyunlara ve alıştırmalara yönelik teorik ve pratik yaklaşım(Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, 2019) Çevik, Abdulkadir; Tiyatro; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiMateryal oyunları ve alıştırmaları, Etkileşim oyunları ve alıştırmaları, Grup dinamiği oyunları ve alıştırmaları” oyun ve tiyatro pedagojisinde önemli alanlardır. Bu alanların teorik olarak analiz edilmesi ve pratik süreçte söz konusu alanların nasıl işlediğinin tartışılması önemlidir. Oyun ve tiyatro pedagojisinde teori ve pratik birlikte yürür ve birbirlerini desteklerler. Bu makalede, oyun ve alıştırmaların kendi sınırları ve olanakları dikkate alınmış, teatral olanla ilişkileri değerlendirilmiştir. Kuşkusuz oyun ve tiyatro pedagojisi sadece bu üç alandan oluşmamaktadır. Bu makale kapsamında önemli olan üç alan seçilmiştir.Item Nerik, Hakmiš ve yakın çevresinin lokalizasyonu hakkında(Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, 2019) Bozgun, Şafak; Other; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiHitit devletinin kurulduğu ilk dönemlerden itibaren topraklarının genişletilmesi, askeri faaliyetler ile sağlanmış, antlaşmalar, fermanlar ve buyruklarla da devletin hâkimiyet alanı güçlendirilmek istenmiştir. Bu politikalar özellikle Kuzey Anadolu'da, Hitit devletinin Anadolu'da varlığını göstermesi ile başlayan, Kaška çekişmeleri/anlaşmazlıkları açısından bir çözüm getir(e)memiştir. Nerik ile Hakmiš, devletin kuzey bölgesi yerleşim yerleri arasında en önemli statüye sahip kentler arasındadır. Araştırmamız, her iki kentin ve çiviyazılı metinlerde bu kentlerle ilgili geçen bölgenin coğrafyası ve lokalizasyonu üzerinedir.Item Amores I.1: Amores'in izdüşümü(Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, 2019) Öztürk, Rukiye; Other; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiRomalı ünlü elegeia ozanı Ovidius'un yirmili yaşlarının başlarında yazdığı ilk yapıtı Amores, üç kitapçık ve aşk elegeia'sı türünde yazılmış 49 şiirden oluşur. Bu türde yapıtlar veren Gallus, Tibullus ve Propertius'tan sonra dördüncü ve son sırada gelen Ovidius'la birlikte aşk elegeia'sı da en parlak dönemini görerek son bulur. Amores'in ilk şiiri, yapıtın tamamının genel özelliklerini barındırır. Bu bağlamda şiirde altı öge tespit edilmiştir. (Hellenistik Dönem Şiirinin etkisi, retorik ögeler içermesi, komik dil, durum ve mantık üzerine kurulmuş espriler bulunması, inanç ve mitolojinin kullanılma biçimi, Ovidius'un ozan kimliği ve sanatına verdiği değeri göstermesi ve de âşık ozan karakterini yansıtması). Bu çalışmada her bir öge, kısaca tanıtıldıktan sonra Amores'in ilk şiiri ve yapıtın tamamında Ovidius'un tutumu örneklerle açıklanacaktır. Bu sayede ilk şiirin Amores'in genel yapısını nasıl yansıttığı gösterilecektir.Item 'Scotland, natıon-states and beyond': natıonal Identıty and culture ın kathleen jamıe's poems “ınterregnum” and “23/09/14”(Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, 2019) Demir, Ayşegül; Other; OtherBirinci Dünya Savaşı'ndan sonra İskoç şiirinde öne çıkan İskoç ulusal kimlik bilinci ile ilgili konular, İskoç bağımsızlık hareketinin başlaması ve yüzyıl dönümü İskoç şiirinde belli başlı geleneksel yazınsal özelliklerin ortaya çıkmasında önemli bir rol oynamıştır. Çağdaş bir İskoç şairi olan Kathleen Jamie, söz konusu ulusal kimlik konusunu yazınına taşıyan yazarlardan birisi olmuştur. Genelde Jamie doğa ve çevre ile ilintili konulara odaklansa da eserlerinde, İskoçya ve İskoç kültürü konularına da yer vermektedir. Hatta yazar, 1999'da İskoçya'da, sonucunda bağımsız bir İskoç Parlamentosu hakkı elde edilen bağımsızlık hareketine de katkıda bulunmuştur. Jamie, bağımsızlığın tutkulu bir destekçisi olarak, şiirlerinde İskoçya'nın kültürel geçmişi, kimliği ve mevcut siyasi durumunu ve bunun yanı sıra lehçeleri ve siyasi tarihini de ele almaktadır. Bu bağlamda, bu çalışma, İskoçya'nın ulusal kimliğinin, siyasi durumunun ve kültürünün ele alındığı “Interregnum” ve “23/09/14” adlı şiirlerine odaklanacaktır. Söz konusu şiirler sırasıyla Jamie'nin 1997 referandumu sırasında yazmış olduğu Jizzen (1999) ve 2014 bağımsızlık referandumu sürecinde yazmış olduğu The Bonniest Companie (2014) adlı şiir kitaplarından alınmıştır.Item Konya Sultan Meydanı'na dair kayıp bir kitabenin değeri(Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, 2019) Bozkurt, Tolga; Sanat Tarihi; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiAnadolu Selçuklu Çağı kentini tüm donatılarıyla tanımlayabileceğimiz bir arkeolojik mirastan söz etmek pek mümkün değildir. Konut, çarşı, alt yapı ve kent meydanı hakkındaki bilgilerimiz henüz oldukça yetersizdir. Kökeni antik Yunan şehirciliğine dayanan merkezi meydan olgusundan farklı olarak İslam kültüründe kendine has bir boyut kazanan meydanın ortaçağ Anadolu Türk kentindeki karşılığı için arkeolojik verilerle birlikte sınırlı da olsa dönemin yazılı kaynaklarından bazı ipuçları elde edilebiliyor. Buna göre Selçuklu kentinde meydan, şehristana dıştan eklemlenen ve herhangi bir fiziki sınırı bulunmayan açık alan düzeninde olup, daha çok işlevsel niteliğiyle kimlik kazanmaktadır. Selçuklu payitahtı Konya'daki Sultan Meydanı da kent suru dışında ve üzerinde Osmanlı çağından kalan bir musallanın/namazgâhın bulunduğu sosyal alandır. Musalla Mezarlığı'nın kuzey ucunda, Sultan Meydanı'na ait olduğunu savladığımız bu kentsel arkeolojik alan, doğu kenarına bitişik Şehitlik ile birlikte bugün tarihi mezarlıkla tamamen bütünleşmiştir. Mevcut namazgahın 1541 yılında Konya Valisi Hüseyin Paşa tarafından “idgâh” yani “bayram yeri” için yaptırıldığını belgeleyen kitabesi ise günümüzde ne yazık ki kaybedilmiştir. Bu çalışmada, Konya Sultan Meydanı'na dair önemli bir kayıt niteliği taşıyan Hüseyin Paşa Namazgâhı'nın kitabesi tahlilî bir yöntemle değerlendirilerek, Ortaçağ Anadolu Türk kentinde “meydan” ve “idgâh” kavramları üzerine bazı çıkarımlar yapılmaktadır.Item “A PASSIONATE SYNTAX FOR PASSIONATE SUBJECT MATTER”: W.B. YEATS'S “AN IRISH AIRMAN FORESEES HIS DEATH” AND ITS TURKISH TRANSLATION(Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, 2019) Elbir, Nüket Belgin; Other; OtherBu makalede İrlandalı şair W.B. Yeats'ın “An Irish Airman Foresees His Death” başlıklı şiiri ile şair-çevirmen Can Yücel tarafından yapılan Türkçe çevirisi “İçine Doğmuş İrlandalı Tayyarecinin”, biçemsel özellikleri bağlamında karşılaştırmalı olarak incelenmekte ve Yücel'in çevirisinin niteliği tartışılmaktadır. Amaç söz konusu çeviri eyleminin, kaynak şiiri, Yeats ile Yücel'in kendi ülke toprakları İrlanda ve Anadolu ile olan “tutkulu” bağlarını yansıtan ve buluşturan bir şiire dönüştürdüğünü göstermektir. Çalışmanın kuramsal çerçevesini James Holmes'un (1980) “şiir eylemi” ve “üstşiir” kavramları ile Lawrence Venuti'nin çevirmenin görünürlüğü konusundaki tartışmaları oluşturmakta; bu çerçevede kaynak şiir ile çevirisinin biçemsel unsurları karşılaştırmalı bir biçimde belirlenerek, Yücel'in çevirisinin, kaynak şiiri Yeats'ın ve kendişinin “şiir eylemini” görünür kılan bir “üstşiir” olarak yeniden yaratma süreci irdelenmektedir. Çalışmada inceleme yöntemi olarak ise Raymond Van den Broeck'un (1985) çeviri metinlerin çözümlenmesi ve eleştirisi için önerdiği modelden yararlanılmaktadır. Van den Broeck'in yöntemi, çeviri metni, kaynak metnin hedef dilde bir temsili olmanın yanısıra, aynı zamanda hedef dilde özgün bir metin olarak değerlendirdiği için bu çalışmanın amacına uygundur.Item An anatolıan type metal hammer-axe from Bodrum museum of underwater archaeology and some remarks on the development, productıon and symbolıc value of thıs type(Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, 2019) Keskin, Hakkı Levent; Arkeoloji; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiAnadolu'da Erken Tunç Çağında çok sayıda örnek ve farklı tiplerle temsil edilen sap delikli baltalar bu dönem metal silah endüstrisinin en önemli gruplarından birini oluşturmakta ve gerek kronolojik gerekse bölgelerarası ilişkiler açısından önemli veriler sunmaktadır. Bodrum Sualtı Arkeoloji Müzesi'nde bulunan ve daha önce yayınlanmamış bir çekiç balta, sap delikli metal baltaların özel bir tipini temsil etmektedir. Bu çalışma, Bodrum örneğinden hareketle bu tipin köken ve gelişim çizgisini ortaya koymak yanında olası üretim teknikleri ve kullanım biçimlerine yönelik soruları da cevaplamayı amaçlamaktadır. Benzer örneklerin bir bütün halinde değerlendirilmesi, bu tipin Batı Anadolu'ya özgü bir form olarak MÖ 3. Binyılın ortalarından sonra geliştiğini ve kısmen diğer bölgelere de yayıldığını net bir şekilde ortaya koymaktadır. Kimi örneklerin sağlam kontekstlerinden elde edilen bilgiler de bu tip eserlerin, toplumda belirli bir statüdeki bireylerin sahip oldukları güç ve iktidarın bir yansıması olarak sembolik anlamlara sahip olduğunu göstermektedir.