Sayı:37 (2019)
Permanent URI for this collection
Browse
Recent Submissions
Item Anadolu’da iklime bağlı kıtlık afeti ve risk yönetimi(Ankara : Ankara Üniversitesi, 2019) Varol, Nehir; Selimoğlu, Eda; Gültekin, Timur; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiAfet, ekonomik ve sosyal kayıplara neden olan, sosyal hayatı kesintiye uğratan ve ani olarak gelişen ve yerel kapasite ile üstesinden gelinemeyen olaylar olarak tanımlanır. Doğa kaynaklı ya da insan/teknoloji kaynaklı afetler aynı zamanda yavaş gelişen ve ani gelişen afetler olarak da sınıflandırılmaktadır. İklim değişiklikleri, kuraklık, çölleşme ve bu süreçlere bağlı olarak gelişen kıtlık afeti de yavaş gelişen afetler sınıfında değerlendirilebilir. Dünya coğrafyasının birçok bölümünde insanoğlunun varoluşundan bu yana yaşanan kıtlık afeti dönem dönem Anadolu topraklarında da etkili olmuştur. Kıtlık, uzun süre yiyecek yetersizliğinin bir sonucu olarak ortaya çıkar. Yağışların azlığı ile su kaynakları azalmaya başlar ve kuraklığın etkisi artmaya başlar. Kıtlık, açlık ve susuzluk ciddi sonuçlara neden olabilir. Anadolu tarihi dönemler boyunca, özellikle yağışların azlığı ve çekirge istilaları nedeniyle kıtlık afetine maruz kalmıştır. Hatta efsaneler, destanlara konu olan önemli kıtlıklar göç olgusunu da beraberinde getirmiştir. İnsan göçü, din, kültür, ekonomi, savaş, terör ve afet gibi faktörlerle gerçekleşmektedir. Genellikle bu göçler zorunlu nedenlerle ortaya çıkmış, yiyecek bulma arayışından ya da diğer türden afetlerden kaynaklanmıştır. Kuraklık ve buna bağlı oluşan kıtlık iklim değişikliklerinin hızlanması ile artış göstermektedir. Bu çalışmada kıtlık afeti kavramı, türleri, tarihte yaşanan kıtlık olayları anlatılmış ve kıtlık afetine karşı alınabilecek önlemler ve risk yönetimi tartışılmıştır.Item Kültürel Kimlik Sorunsalı: Görecelik mi, Evrenselcilik mi? Yoksa Uzlaşı mı?(Ankara : Ankara Üniversitesi, 2019) Nar, Mehmet Şükrü; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiKüreselleşme ekseninde kültür ve kimlik tartışmaları önemli bir gündemi oluşturur. Tartışmaların odak noktası ise kültürel görecelik ve evrenselcilik arasındaki ikilemin kültürel kimlikler üzerinde nasıl bir etkisinin olduğudur. Küreselleşme politikaları ile bir taraftan farklı kimliklerin önem kazanmasına ortam hazırlanır, diğer bir taraftan ise yerel kimlikler üzerinden küresel bir kimlik siyaseti ortaya çıkarılmak istenir. Bu yaklaşım ayrımıyla küreselleşme, hem kültürel farklılıkları destekler hem de öngörülemeyen şekilde evrensel kültür değerlerini vurgulayarak kendi içerisinde çelişkiye neden olur. Bu şekliyle kültürel kimlikler, günümüz toplumsal anlayışın önemli bir sorunsalı olarak kabul edilir. Ancak küreselleşmenin neden olduğu sonuçlar birlikte düşünüldüğünde, bu ikilem bir ilişkiyi ve bağlılığı zorunlu kılar. Çünkü küreselleşme süreci doğası gereği, ne tamamen ulus-kimlik yapısının yıkımına ne de yerel kimliklerin tam anlamıyla evrimini tamamlamasına izin verir. Ancak, ilerleyen dönemlerde ortak bir uzlaşının sağlanamaması, görecelik ile evrenselcilik arasındaki söylenegelen kaotik durumu iyice karmaşık hale getirebilir. Bunun sonucu ise zaten sorunsal olan kültürel kimlikler daha da sorunlu hale gelebilir. Bu çalışmanın amacı görecelik ve evrenselcilik anlayışı üzerinden kimlikleri, özelde kültürel kimlik kavramını önemli bir sorunsal olarak tartışma konusu etmektir.Item Türkiye’nin Erken-Orta Miyosen Equidae (Perissodactyla - Tek Toynaklılar) Bulguları ve genel revizyonu(Ankara : Ankara Üniversitesi, 2019) Mayda, Serdar; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiAnchitheriinae kökeni Kuzey Amerika olan günümüzde Equidae’ye ait soyu tükenmiş bir alt familyadır. Bu gruba ait Anchitherium günümüzden yaklaşık 20 milyon sene önce deniz seviyesindeki global düşüşe paralel olarak Kuzey Amerika’dan Bering Boğazı boyunca Asya’ya ve oradan Avrupa’ya yayılmıştır. Orta Erken Miyosen’den (MN3) Erken Geç Miyosen’e (MN9) kadar da ilgili coğrafyada yayılım göstermiş olan dönemin en yaygın üç parmaklı atıdır. Özellikle, karakteristik olarak seman içermeyen alçak taçlı (brakyodont) ve lofodont diş yapısına sahip olması ile nemli ve kapalı orman ortamlarına adapte olduğu düşünülmektedir. Bu çalışma kapsamında Anchitheriinae üyelerinin Anadolu’daki kayıtlarının kronolojik olarak revizyon gerçekleştirilmiştir. Başta Orta Miyosen yaşlı Bursa-Paşalar ve Ankara-Çandır lokalitelerinden olmak üzere mevcut türler ile Muğla-Çatakbağyaka, Muğla-Sarıçay, Çanakkale-Nebisuyu ve Kütahya-Sofça lokalitelerinde bulunan Anchitherium örnekleri öncel çalışmalardaki sistematik tayinleri göz önüne alınarak revize edilerek bu çalışma kapsamında yeniden yorumlanmıştır.Item Pisidia Antiokheia Aedilicus Kilisesi’nden bebek ve çocuk iskeletlerinde saptanan patolojilerin antropolojik açıdan değerlendirilmesi(Ankara : Ankara Üniversitesi, 2019) Usta, N. Damla Yılmaz; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiPisidia Antiokheia antik kentindeki Aedilicus Kilisesi’nde 2015 yılında yapılan kazılarda kilisenin ana nefinde 5 mezar açığa çıkarılmıştır. MS 6. – 10. yüzyıllar aralığına tarihlendirilen mezarlardan üçü; iki bebek ve bir çocuğa aittir. Söz konusu mezarlardan bebek ve çocuk iskeletleri üzerinde yürütülen bu çalışmada, dişlerde ve iskelette gözlemlenebilen patolojilerden yola çıkılarak onların yaşamlarında maruz kaldıkları fizyolojik baskıların belirlenmesi, sağlıklarına ve dolayısıyla büyümelerine etki eden etmenlerin anlaşılması amaçlanmıştır. Bu amaçla bebeklerin ve çocuğun diş sürme aşamalarına göre ölüm yaşları belirlenmiş, uzun kemiklerinin diyafiz ölçüleri alınmış, diş ve iskeletlerindeki patolojik bulguları tespit edilmiştir. Antropolojik incelemelere göre bebeklerden biri (Güney Mezarı 1) yaklaşık 9 aylık, diğeri (Mezar 4) yaklaşık 18 aylık, çocuk (Mezar 1) ise yaklaşık 6 yaşındadır. Dokuz aylık olan bebeğin (GM1) kafatası, yüz ve uzun kemiklerindeki bulgular, C vitamini eksikliği olarak tanılanan iskorbüt hastalığını işaret etmektedir. On sekiz aylık olan diğer bebeğin (Mezar 4) incelenebilen kafatası kemiklerindeki porotik hiperostosis demir eksikliği anemisiyle ilişkilendirilmiştir. Sözü geçen bebeğin, süt dişlerinin 1 ve 2 ölçeklerinde aşınması bir süredir ek gıdalarla beslendiğini düşündürmektedir. Diğer yandan 6 yaşındaki çocuğun (Mezar 1) vücut kemiklerindeki anomaliler yaşamında muhtemelen Serebral palsiden (SP) kaynaklanan bir engeli olduğunu işaret etmektedir. Bebek ve çocukların hepsinde uzun kemiklerinin büyümesinde gerilik tespit edilmiştir. Genel olarak değerlendirildiğinde bulgular; Aedilicus Kilisesi’ndeki bebeklerin, çocukların ölümlerine yol açan nedenler hakkında kesin sonuçlar sağlamasa da muhtemelen kötü beslenme, yetersiz anne bakımı gibi sosyokültürel örüntülerin ve ilişkili çevresel koşulların olumsuz etkilerini sergilemektedirItem Dilkaya (Orta Çağ) insanlarının sağlık yapısı(Ankara : Ankara Üniversitesi, 2019) Şahin, Serkan; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiBu çalışmanın materyalini oluşturan iskelet kalıntıları Van/Dilkaya kazılarından elde edilmiştir. Dilkaya Höyüğü Van’ın Edremit ilçesine bağlı Dilkaya Köyü’nün batısında Van Gölü kıyısında yer almaktadır. Çalışmanın amacı Dilkaya Orta Çağ Toplumu’nun patolojik olarak incelenmesi ve elde edilen verilerin diğer Anadolu toplumlarıyla karşılaştırılması sonucunda toplumun sağlık yapısının belirlenmesidir. Dilkaya toplumunda 319 birey paleopatolojik açıdan incelenmiş ve topluluğun yaşam biçimi ortaya çıkarılmaya çalışılmıştır. Toplumda en az bir omurunda osteartrit görülen erişkinlerin oranı %82,05’dir. Toplumda en az bir omurunda schmorl nodülü görülen erişkinlerin oranı ise %89,74’tür. Erişkin bireylerin eklemlerinde osteoartrit görülme oranı %52,56’dır. Dilkaya OrtaÇağ Toplumunda en az bir ekleminde ya da omurunda yaşam biçimine bağlı olarak gelişen patoloji görülen erişkin bireylerin topluma oranı %97,44’tür. Omurlarda ve eklemlerdeki yaşam biçimine bağlı olarak gelişen patolojiler en fazla erkek bireylerde gözlemlenmiş ve görülme oranının yaşla birlikte artış gösterdiği belirlenmiştir. Patolojik lezyonların her yaş/cinsiyet grubunu etkilemesi, enfeksiyonel hastalıkların fazla görülmemesi ve osteoartritin genç yaşlardan itibaren görülmeye başlanması gibi verilerden hareketle Dilkaya Orta Çağ Toplumu’nun tarıma dayalı bir ekonomiye sahip, beslenme açısından görece iyi durumda ve diğer Anadolu toplumlarına kıyasla göreceli olarak daha hijyenik yaşam koşullarına sahip bir köy topluluğu olduğu düşünülmektedir.Item Kentsel kimliğin inşası bağlamında toplumsal hafıza ve tarih yazımı: Bartın örneği(Ankara : Ankara Üniversitesi, 2019) Işık, Sefer Yetkin; Gezgin, Ulaş Başar; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiBu makale Batı Karadeniz kıyısında küçük bir kent olan Bartın’a ilişkin bir etnografik araştırmaya dayanmaktadır ve küçük bir liman kasabasının XIX. yüzyıldan XX. yüzyılın ortalarına kadar süren yaklaşık yüz yıllık ekonomik gelişiminin, 1980’lerden sonra küresel ölçekte değişen ekonomi-politikteknolojik koşulların etkisi altında yerel düzeyde de üretim ilişkileri, üretim tarzı ve üretim araçlarının dönüşme sürecinin günümüzde kentte yaşayanların anlatılarına nasıl yansıtıldığı hakkındadır. Resmi ve gayri resmi konumları işgal eden yerel aydınların Bartın’ın il olduğu 1991’den sonra giderek artan kent kimliği inşası olarak tanımlanabilecek entelektüel girişim ve çabaları kentin tarihi üzerine odaklanır ve ortak bir tarih ve kent imgesi oluşturmaya çalışılırken nelerin hatırlamaya değer olduğu, geçmişin hangi imgelerle hatırlandığı farklı mesleklerden, sınıflardan ve yaşlardan kentlilerin anlatımlarında bir ideolojik çeşitlilik oluşturmaktadır. Görüşmelerde ortaya çıkan, hatırlanmaya değer ve/veya anlamlı olana dair farklı yaklaşımlar, bir yandan sınıfsal ve eş zamanlı öte yandan kentin üretim ilişkileri ve tarzının dönüşümünü yansıtan, yani tarihsel/paradigmatik farklılaşmayı ortaya koymaktadır. Araştırmada, 19 Bartınlının tarihsel anlatıları bir araya getirildi ve kentsel imgelerin oluşturulması ve kimlik inşası bağlamında yorumlandı.Item Erken Tunç (I-II) Çağı Tatıka yerleşiminin hayvansal geçim ekonomisi(Ankara : Ankara Üniversitesi, 2019) Baykara, Derya Silibolatlas; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiDicle vadisinin güneyinde, Şırnak ili Güçlükonak ilçesine bağlı Koçtepe Köyü yakınındaki düzlükte yer alan Tatıka, Ilısu ve HES Projesi kapsamında kazılmıştır. Seramik buluntulara göre Tatıka, MÖ 3000- 2700 yılları arasına tarihlendirilmiştir. Bu çalışma kapsamında, üç kazı sezonundan (2013-2015-2016) ele geçen toplam 1542 hayvan kemiği incelenmiştir. Toplanan hayvan kemiklerinin tümü Erken Tunç (ETÇ) (I-II) dönemine aittir. Genel olarak memeli faunası incelendiğinde koyun-keçi, domuz ve sığır kemiklerinin sayıca fazla olduğu anlaşılmıştır. Yabani hayvanlar ise az sayıdadır. Çalışmada, başlıca evcil türler için epifiz kaynaşmasına bakılarak yaşlandırma yapılmıştır. Bölgesel olarak karşılaştırma yapıldığında, Güneydoğu ve Doğu Anadolu’da benzer amaçlarla koyun, keçi ve sığır yetiştiriciliğinin yapıldığı anlaşılmıştır. Domuzların çevresel olarak elverişsiz ortamlarda yetiştirilmediği ancak Tatıka’da et sağlayıcısı bu türün faunada ikinci sırada temsil edildiği görülmüştür. Logaritmik Boyut Endisi karşılaştırmasında, Tell Beydar yerleşiminin ölçümleri kullanılmıştır. Koyun ve keçilerin boyutlarının Tell Beydar’da daha büyük iken domuzların daha küçük boyutta oldukları anlaşılmıştır. Sığırların boyutları ise iki Erken Tunç yerleşiminde oldukça benzerdir.Item Iasos (Erken Bizans) ve Camihöyük (Helenistik-Roma) kazıları iskelet toplulukları üzerinde karşılaştırmalı element analizi(Ankara : Ankara Üniversitesi, 2019) Usta, Nalan Damla Yılmaz; Başoğlu, Okşan; Erdem, Onur; Kural, Cahit; İzci, Yusuf; Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesiİskelet kalıntıları üzerinde yapılan element analizleri, eski insanların diyetlerine giren besinler ve yaşadıkları ekolojik ortamın yanı sıra söz konusu toplum hakkında da çeşitli veriler sağlar. Erken Bizans Dönemi Iasos Kazısı (Muğla, Milas, Kıyıkışlacık Köyü) örnekleri üzerinde yürütülen bu çalışmada element analizi yöntemiyle diyet, sağlık, çevresel özellikler, ekonomik yapı ve kültürel örüntüler gibi çeşitli açılardan iki toplum arasındaki farklılıkların ortaya çıkarılması amaçlanmaktadır. Bu amaçla Iasos örneklerinden 36 bireyin kaburga kemiğinde Atomik Absorpsiyon Spektroskopi (AAS) yöntemi ile demir (Fe), bakır (Cu), magnezyum (Mg), manganez (Mn), molibden (Mo), kurşun (Pb), çinko (Zn) ve nikel (Ni) eser elementlerinin düzeyleri araştırılmıştır. Sağlanan veriler, ayrı bir çalışmada yayımlanan Helenistik-Roma Dönemi Camihöyük Kazısı (Kayseri, Bayramhacı Köyü) bulgularıyla karşılaştırılmıştır. Biri denizel diğeri ise karasal iklimde bulunan iki toplumun iskelet kalıntılarındaki element düzeyleri üzerinde yapılan değerlendirmeler; Iasosluların deniz ürünlerine, Camihöyük insanlarının ise tahıllara dayalı diyete sahip olduklarını ortaya koymuştur. Kemiklerde kurşun ağır metalinin birikmesi, her iki toplumun da muhtemelen ekolojik ortamıyla ve besinleri hazırlayış biçimleri gibi kültürel özellikleriyle ilişkili görülmüştür.Item Frequency of three-rooted mandibular permanent molars in Anatolia from the middle ages to the present(Ankara : Ankara Üniversitesi, 2019) Alkan, Yarenkür; Sağır, Seçil; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiTeeth are among the structures of the skeleton which are most resistant against external effects. It has also been put forth in population, family and twin studies examining the impacts of genes and the environment that tooth development is generally affected less from environmental factors and that it has a significant genetic component. It is possible to understand the biocultural kindredship relations, oral health, relationship between oral health and life style and nutritional habits by taking metric measurements from tooth, examining pathologic formations or variations. In our study, three-rooted mandibular permanent molars have been examined from among the root variations in teeth and it has been examined whether there has been any change in Anatolia from the past to the present. Three different populations were examined in our study; two of which were from the Medieval Period and one was current population. It is known that teeth variations differ geographically and that three-rooted mandibular permanent molars are of Asiatic origin. Whereas three-root was not observed in the first molar teeth in our current population, it was observed that the ratio of three-root in the second molar teeth declined significantly from the past to the present. It has been determined in studies carried out on different populations in Turkey that no significant changes have been observed between Anatolian populations of the past and today’s populations and that the ratios are close to each other.