01-YÜKSEK LİSANS TEZLERİ

Browse

Recent Submissions

Now showing 1 - 20 of 14592
  • Item
    THOMAS HOBBES VE JOHN STUART MİLL’İN DEVLET VE ÖZGÜRLÜK ANLAYIŞLARI
    (Ankara Üniversitesi, 2024) Ceylan,Mustafa İnan
    Bu çalışmada Thomas Hobbes ve John Stuart Mill’in siyaset felsefelerinin temelinde yer alan insan hakkındaki düşüncelerinden hareketle, felsefe tarihi boyunca üzerinde düşünülen iki kavram olan devlet ve özgürlük anlayışları incelenip karşılaştırılmaktadır. Bu doğrultuda öncelikle söz konusu her iki düşünürün devlet ve özgürlük anlayışlarına temel oluşturan fikirleri açıklanarak devlet ve özgürlük anlayışlarında örtüştükleri ve ayrıştıkları noktalar ortaya konacaktır. Bu doğrultuda ilk olarak, Thomas Hobbes’un insan hakkındaki düşünceleri incelenecektir. Onun doğal durumdaki insanın doğası hakkındaki düşünceleri gösterilerek, insanın doğasının Hobbes’un devlet ve özgürlük anlayışına ne şekilde yansıdığı ortaya konmaya çalışılacaktır. Böylece ideal yönetim biçimi olarak neden mutlak monarşiyi önerdiği ve bireylerin özgürlüğünü neden sınırlandırdığı temellendirilecektir. İkinci olarak, John Stuart Mill’in insan hakkındaki düşünceleri ve bu düşüncelerinin devlet ve özgürlük anlayışına ne şekilde yansıdığı gösterilmeye çalışılacaktır. Onun insanı gelişen bir varlık olarak kabul etmesinden hareketle onun neden ideal yönetim biçimi olarak temsili demokrasiyi önerdiği ve bireylerin özgürlüğünü mümkün olduğunca sınırlandırmamaya çalıştığı temellendirilecektir. Üçüncü olarak, söz konusu iki düşünürün devlet ve özgürlük hakkındaki düşüncelerine temel oluşturan fikirleri ile devlet ve özgürlük anlayışları karşılaştırılarak, birbirleriyle paralel ve zıt düşünceleri ortaya konacaktır. Buradan hareketle her iki düşünürün kuramları tarihsel örnekler ve güncel tartışmalar bağlamında incelenerek değerlendirilecektir. Bu tezin amacı, günümüzde de tüm siyasal kuramlarca tartışılan özgürlük ve devlet ilişkisini, iki zıt kutbun en önemli temsilcilerinden olan Thomas Hobbes ve John Stuart Mill’in düşünceleri ışığında incelemek ve böylece birey, toplum, devlet ve özgürlük arası ilişkinin nasıl kurulması gerektiğine dair sorunlara yanıt aramaktır.
  • Item
    SERMAYE HAREKETLERİ VE VERGİ KONUSUNDA BİLGİ DEĞİŞİM ANLAŞMALARI
    (Ankara Üniversitesi, 2024) Demirci,İrem
    Küreselleşmenin artmasıyla beraber sermaye hareketlerinde yaşanan artış, sermayenin takibini ve vergilendirilmesini daha da zor bir hale getirmiş ve hükümetlerin kamu hizmetlerini finanse etmelerinde önemli gelir kaynakları olan vergi gelirlerinde, kayıp ve sızıntılar yaşanmaya başlanmıştır. Vergi cennetlerinde haksız vergi rekabetinin de yaşanmasıyla bozulan ekonomik dengelerin yeniden kurulabilmesi için ortak bir mücadele ve işbirliği gerekliliği kendini göstermiştir. Başta OECD ve AB olmak üzere pek çok uluslararası kurum, vergi kayıplarıyla mücadele adına çalışmalar yürütmüş ve elde edilen analizler neticesinde ülkeler arası finansal veri paylaşımının oldukça önemli olduğu ifade etmişlerdir. Bu çalışmada, vergi kayıplarının önlenmesi adına kontrol altına alınması gereken sermaye hareketlerinin takibinde, bilgi değişim anlaşmalarının rolü, uygulamadaki örnekleriyle değerlendirilmiştir.
  • Item
    BAZI OTLAK ARPASI (Elymus junceus) GENOTİPLERİNDE TUZLULUĞUN ÇİMLENMEYE ETKİLERİNİN BELİRLENMESİ
    (Ankara Üniversitesi, 2024) Atman,Behiç Barbaros
    Bitkilerde çimlenme oranı, çimlenme hızı, vejetatif ve generatif gelişmeler gibi durumlarda olumsuz etkiye sahip olan tuzluluk birçok kültür bitkisinin üretim aşamasında engeller oluşturmuştur. Üretimde bu olumsuz durumların sebebinin tuzluluk olduğunu saptamak, tuz oranı yüksek sulama suyu ve tuz oranı yüksek toprak koşullarında olumsuz etkilerini belirlemek üzere yapılan bu araştırma, Otlak Arpası (Elymus junceus) genotipinde tuz yoğunluklarının çimlenme özelliklerine etkilerini belirlemek üzere laboratuvar koşullarında yapılmıştır. Çimlenme durumları tuzlu ortamda çimlenme testleri ve dayanıklılık ölçümleri tesadüf parselleri deneme desenine göre 24°C’lik sabit ortam sıcaklığında çimlenme ve büyütme kabini içerisinde tuz yoğunluğunun 0, 5, 10 ve EC= 20 dS/m yoğunluğu yoğunluklarında çimlenme ortamında petri kaplarında tohumlardan ortaya çıkan fidelerde, sürgün boyu, sürgün kuru ağırlığı, fide yaş ağırlığı ve fide kuru ağırlığı, çimlenme hızı ve oranı, sürgün yaş ağırlığı ve kökçük boyu çimlenme hızı, çimlenme oranı gibi sonuçlar karşılaştırılmıştır
  • Item
    İMTİHAN ALGISI VE PSİKOLOJİK SAĞLIK İLİŞKİSİ
    (Ankara Üniversitesi, 2024) Öztürk,Sevde
    Bu çalışmada imtihan ve yakın anlamlı kavramların ne anlama geldiği, yaşam tecrübeleri karşısında manevi değerlerin rolü, psikolojik sağlığın ne olduğu ve imtihan algısı, Tanrı algısı ve psikolojik sağlık arasındaki ilişki incelenmiştir. Araştırmada açıklayıcı sıralı karma yöntem deseni kullanılmıştır. Veri toplama araçları olarak Tanrı Algısı Ölçeği, Kısa Semptom Envanteri, İmtihan Algısı Anketi ve yarı yapılandırılmış görüşme formu kullanılmıştır. Araştırmanın nicel örneklemini 18-65 yaş arası 502 katılımcı, nitel örneklemini 18-57 yaş arası 50 katılımcı oluşturmuştur. Elde edilen verilerin analizi sonucunda Kısa Semptom Envanteri ile sevgi yönelimli Tanrı algısı arasında ters yönde, korku yönelimli Tanrı algısı arasında pozitif yönde anlamlı bir ilişki çıkmıştır. Buna göre sevgi yönelimli Tanrı algısı arttıkça bireylerin psikolojik semptomlarının azaldığı; korku yönelimli Tanrı algısı arttıkça bireylerin psikolojik semptomlarının yükseldiği söylenebilir. İmtihan algısı anketi sonucuna göre katılımcıların %86’sı hayatı, %73’ü zenginliği, %67’si çocukları bir sınav olarak gördüklerini belirtmişlerdir. Katılımcıların imtihan hakkındaki görüşlerini derinlemesine inceleyebilmek için ikili görüşmeler yapılmıştır. Hayatı imtihan olarak değerlendiren katılımcıların başarma başaramama, cennet-cehennem ve cezalandırılma kaygısı yaşadıkları, geleceğe güvensiz baktıkları ve dini başa çıkma davranışlarından takdire uyma yaklaşımını kullandıkları, deneyimlerden psikolojik ve fizyolojik olarak olumsuz yönde etkilendikleri belirlenmiştir.
  • Item
    ALMANYA’DA YAŞAYAN TÜRKİYE KÖKENLİ KADIN YÖNETMENLER: DİASPORADA KADIN YÖNETMEN OLMAK
    (Ankara Üniversitesi, 2024) Uygun,Damla Nur
    Almanya’da yaşayan Türkiye kökenli kadın yönetmenlerin toplumsal cinsiyet ve göç bağlamında yönetmenlik deneyimlerini irdelemeyi amaçlayan bu çalışma; kimlik, kültür ve toplumsal cinsiyet ekseninde kuramsal bir çerçeve çizmektedir. Türkiye’den Almanya’ya göçe genel bir bakış, aksanlı sinema, Türk-Alman sineması ve toplumsal cinsiyet ile sinema ilişkisini içeren bir literatür taramasından sonra bu çalışma, Almanya’da yaşayan Türkiye kökenli kadın yönetmenlerin özgeçmişlerine, filmografilerine, göç hikayelerine ve kimliklerini nasıl tanımladıklarına yer vermektedir. Çalışma kapsamında, Nuray Şahin’in yönettiği Folge der Feder! (Tüyü Takip Et, 2004) ve Yasemin Şamdereli’nin yönettiği Almanya - Willkommen in Deutschland (Almanya’ya Hoşgeldiniz, 2011) filmleri aksanlı sinema ve kadın sineması bağlamında analiz edilmektedir. Çalışma boyunca sözü edilen aksanlı sinema ve kadın sinemasının bu filmler aracılığıyla somut olarak anlaşılması amaçlanmıştır. Çalışmaya dahil edilen on bir kadın yönetmenden (Aslı Özge, Ayla Yıldız, Aysun Bademsoy, Ayşe Polat, Buket Alakuş, Nuray Şahin, Serap Berrakkarasu, Seyhan Derin, Süheyla Schwenk, Verena S. Freytag ve Yasemin Şamdereli), altı yönetmen ile (Ayla Yıldız, Aysun Bademsoy, Ayşe Polat, Nuray Şahin, Seyhan Derin, Süheyla Schwenk) derinlemesine görüşmeler gerçekleştirilmiş olup bu görüşmeler tematik analiz yöntemiyle toplumsal cinsiyet ve göç bağlamında irdelenmekte olup diasporada kadın yönetmen olmanın ne anlama geldiği sorusunun cevaplanması amaçlanmaktadır. Sonuç olarak, Almanya’da yaşayan Türkiye kökenli kadın yönetmenlerin; filmlerinde kadın sorunlarına özellikle yer verdikleri, hem kadın hem göçmen olmaları sebebiyle çeşitli ayrımcılık ve ön yargılara maruz kaldıkları, üçüncü ve dördüncü kuşak Türkiye kökenli kadın yönetmenlerin politik bilinçlerinin daha yüksek olduğunun düşünülmesi sebebiyle gelecek adına daha umutlu oldukları, Almanya’da aşırı sağcı siyasi partinin (AfD) yükselişe geçmesinden ötürü kaygılandıkları gözlenmiştir.
  • Item
    GELENEKSEL MUTFAĞIN ŞEHRİN HAFIZASINDAKİ YERİNE DAİR ARAŞTIRMA: ADAPAZARI DARTILI KEŞKEK ÖRNEĞİ
    (Ankara Üniversitesi, 2024) Yavaş,Nurullah
    Bu çalışmada, geleneksel mutfağın şehrin hafızasındaki yeri üzerinde durulmaktadır. Marmara Bölgesinin doğusunda yer alan Sakarya ilinin geleneksel mutfağında yer alan ve coğrafi tescil işaretine sahip “Adapazarı Dartılı Keşkek” üzerinden etnografik alan araştırması yöntemiyle keşkek ustaları, geleneksel mutfak ürünlerini üreten aşçılar, şehir ve kültür araştırmacıları, keşkek yapımını bilen ve tüketen yetişkin bireylerden oluşan kaynak kişilerle yüz yüze görüşmeler gerçekleştirilmiş ve hafızalarındaki bilgiler derlenmiştir. Keşkeğin nasıl yapıldığından ziyade hafızalarda durduğu yere ve nasıl hatırlandığına odaklanılan çalışma kapsamında, geleneksel mutfak, Manav toplumu, Sakarya ili, keşkeğin tarihi ve geleneksel arka planı kavramsal olarak ele alınmaktadır. Bu bağlamda, keşkeğin Sakarya için önemi tespit edilerek görünür olması öncelenmekte ve literatüre katkı sağlanarak yeni çalışmaların teşvik edilmesi amaçlanmaktadır.
  • Item
    IT SEKTÖRÜNDE ÇALIŞAN BAĞLILIĞI VE MOTİVASYONU ARTTIRMANIN YOLLARI
    (Ankara Üniversitesi, 2024) Akkaymak,Didem
    Günümüzde teknoloji hızla ilerlemekte ve her gün yeni teknoloji trendleri ortaya çıkmaktadır. Teknolojinin hızla gelişimi ile birlikte oluşan dinamik ortam ve piyasa, birçok şirketi bu trendlere ayak uydurmaya teşvik etmektedir. Bu durum, Bilgi Teknolojileri sektöründe şirket rekabetinin sürekli artış göstermesine neden olmaktadır. Rekabetin hızla artmasıyla, birçok yazılım şirketi kurulmakta ve bu şirketler sektör içerisinde yeni istihdam alanı oluşturmaktadır. Bu bağlamda, Bilgi Teknolojileri sektöründe istihdam oranı gün geçtikçe yükselmektedir. İstihdam alanının hızla artması ve teknoloji dünyasına bağlı piyasanın gelişmesi için gerekli işe alımların yapılması gerekmektedir. Teknoloji alanında kendini geliştirmeye başlayan, geliştirmeye devam eden ve bu alanda ilgili alan ve pozisyona bağlı teknik yetkinliğe sahip olan kişiler, bu istihdam alanı içinde, günümüzde kolayca iş bulabilmektedirler. Ancak, bu durum, bu meslek grubundaki profesyonellerin çalışacağı şirketlere karşı beklentilerini artırmaktadır. Bu beklentileri karşılamak ve çalışanlarda aidiyet hissi oluşturmak, şirketler için giderek zorlaşmaktadır. Bu çalışma Bilgi Teknolojileri sektöründeki şirketlerin iş gücü devir oranını azaltmak amacıyla, BT sektöründe çalışanların çalıştıkları şirketlerden beklentilerini öğrenmek ve çalıştıkları şirkete karşı oluşturdukları aidiyet duygusu ve çalışma motivasyonunu etkileyen faktörleri detaylı incelemek amacıyla yapılmıştır. Ankara'da faaliyet gösteren BT sektöründeki şirketlerde görev alan 51 katılımcı üzerinden, çalışmayı gerçekleştirmek için veri toplanmıştır. Veri toplama yöntemleri arasında anket ve odak grup görüşmeleri yer almaktadır. İlk aşamada hazırlanan anket soruları çoktan seçmeli ve 5'li likert ölçeğinden oluşmaktadır. Odak grup çalışmasında 5 kişiyle yüz yüze yapılan mülakat ve sorulara yönelik kişilerin cevapları veri olarak toplanmıştır. Yöntem bölümünde ilk kısımda demografik bilgiler, ikinci kısımda anket verilerine göre çalışanların şirkete olan aidiyet ve motivasyonu ve üçüncü kısımda ise çapraz bir veya daha fazla değişkene ait sonuçları ilişkilendirerek veri yorumlaması yapılmıştır. Anket sonuçlarına göre, katılımcıların %50,9'i şirketlerine aidiyet hissettiğini belirtmiş, %29,4'ü aidiyet hissetmediklerini ve %19,6’sı kararsız olduklarını ifade etmiştir. Çalışan motivasyonunu etkileyen en önemli faktörün %47,1 oranında iyi ücret olduğu belirlenmiştir. İkinci sırada esnek çalışma (uzaktan / hibrit çalışma) fırsatlarının olması (%15,7) ve üçüncü sırada ise kariyer gelişim fırsatları (%13,7) bulunmaktadır.
  • Item
    KADINLARIN DOĞURGANLIK HAKKINDA BİLGİ VE DENEYİMLERİ ÜZERİNE SINIRLI BİR ARAŞTIRMA: ŞIRNAK ÖRNEĞİ
    (Ankara Üniversitesi, 2024) Açar Saltan,Sibel
    Bu tez çalışmamızda, Şırnak’ta yaşayan kadınların doğurganlık sayısının fazla olması ve korunma yöntemleri ile ilgili yeterince bilgilerinin olup olmamasından kaynaklanan sorunlar özellikle kadın hakları ve sağlığı açısından ele alınmıştır. Kadınların doğurganlık sayısı üzerinde toplumun etkisi olduğu hipotezinden yola çıkılarak, toplumun doğurganlık üzerindeki etkisi araştırılmıştır. Araştırmamız, çok yönlü yapısından dolayı nitel yöntem takip edilerek, katılımcılar ile derinlemesine görüşmeler yapılarak gerçekleştirilmiştir. Araştırma örneklemini oluşturan, Şırnak’ta yaşayan ve en az üç çocuk sahibi olan 20-55 yaş arası kadınlar ile birebir yapılan görüşmeler nitel yöntemin yapısına uygun olarak katılımcıların belirlediği ve rahat ettiği ortamda yapılmıştır. Ayrıca, nüfus politikalarının sağlık hizmetlerine yansımasını ve kadınların yaşadığı sağlık sorunlarını incelemek amacı ile kadın doğum uzmanı olan kadın hekim ve hemşire ile yüz yüze görüşülmüştür. Görüşmeler sonucunda, katılımcıların fazla doğum sayısının nedenleri, bu konudaki düşünceleri, korunma yöntemleri ile ilgili bilgileri, sağlık hizmetlerine erişimleri ile ilgili veriler fenomenolojik yaklaşım ile değerlendirilmiştir. Kadının Dünya’da ve Türkiye’deki konumundan başlayarak, Şırnak özelinde kadının eğitim ve ekonomik açıdan konumuna değinilmiştir. Doğurganlık verilerinde Şırnak’ta doğum hızının hala yüksek olduğu bilgisine ulaşılmıştır. Mevcut politikaların kadın bedeni üzerindeki olumsuz etkisi ve üreme sağlığı yöntemlerinin bu bölgelerde yetersiz veya işlevsiz olduğu konusu irdelenmiştir. 142 Yürüttüğümüz bu saha çalışması sonucunda, katılımcıların sağlık personelinden, eşinden, toplumdan çekindikleri için soru soramadıkları, bilgi edinemedikleri ve dolayısı ile istedikleri zaman istedikleri gibi korunamadıkları bilgisine rastlanmıştır. Ataerkil yapının sonucu olan bu güvensiz ortam, kadınların hareketlerini sınırlamış ve üreme sağlığı hizmetlerine ulaşabilmelerine de engel olmuştur. Kadınların doğurgan olması ve annelik rolünü üslenmesi ile ilgili toplumda bir baskının olduğu ortadadır. Görüşmelerde karşılaştığımız cinsel yetenek ve fertiliteyi ıspatlamak olgusu hala çoğu toplumda kadın ve erkek statüsünün başlıca belirleyicisi olarak görülmektedir. Bu durum Şırnak özeli için de geçerli olup kadınların doğurma davranışlarını oldukça etkilemiştir. Kürt nüfusu ile ilgili düşünceleri de bu kadınları korunma yöntemlerinden uzaklaştıran farklı bir faktör olarak kadınlar tarafından dile getirilmiştir. Sonuç olarak, bu bölgedeki yüksek doğurganlık oranını sadece doğunun kültürel yapısının değil, dini, politik ve ekonomik faktörlerin de etkilediği ortaya çıkmıştır. Toplumun bilinç ve eğitim seviyesinin yükseltilmesi, ataerkil düşünce yapısının dönüştürülmesi ve sağlık hizmetlerinin geliştirilmesi, sorunun çözümü açısından etkili olacağı düşünülmektedir.
  • Item
    AVRUPA BİRLİĞİ’NİN YAŞLANMA POLİTİKALARI, SORUN ALANLARI VE TÜRK MEVZUATINA ETKİLER
    (Ankara Üniversitesi, 2024) Ataman Atak,Tuğba
    Demografik değişimlerin ekonomiler, refah, sağlık sistemleri, bakım hizmetleri, barınma ve altyapı ihtiyaçları üzerinde de önemli etkileri bulunabilir. Bu etkiler devlet bütçelerine de yansıma potansiyeli taşırken sosyal olarak da çözüm bulunması gereken yeni durumlar ortaya çıkarabilmektedir. Ancak, demografik yaşlanma sürecinin politik düzeyde etkili ve zamanlı müdahalelerle iyi bir şekilde yönetilebilmesi tüm bu olumsuz etkilerinin minimize edilmesine imkan verebilir. Türkiye’de, Avrupa’da ve dahi dünya genelinde deneyimlenmekte olan azalan ve yaşlanan nüfus yeni zorlukları da beraberinde getirmektedir. Bu nedenle, Avrupalı devletlerin politik gündeminde yeri artmakta olan yaşlanma konusunun AB için de önem taşıdığı ve öneminin her geçen gün artma potansiyeli olduğu söylenebilir. AB toplumlarının karşı karşıya olduğu demografik gerçeklik konusunda, AB devletlerinin yanı sıra Avrupa kurumları giderek daha fazla çalışma yürütme eğilimindedir. Tezde hem AB düzeyinde yaşlanma politikalarıyla ilgili yapılan çalışmalar bir bütün olarak sunulmuştur. Hem de Türkiye tarafından hazırlanan politika metinlerinde yaşlanmanın nasıl ele alındığı tarihsel ortaya koyularak gelişimine ilişkin bir portre çizilmiştir. Bu çalışmada, AB’deki demografik geçiş ve yaşlanma sürecine ilişkin arka plan bilgisi verilerek, bu durumun nasıl sorunları beraberinde getirdiği ve Topluluk düzeyinde ne tür politikalar ve eylemler gerçekleştirdiğine odaklanılmış olup tüm bu sürecin aday ülke statüsünde olan Türkiye’ye ne tür yansımaları olabileceği incelenmiştir. Bu kapsamda, AB’ye ilişkin bölümde de ele alındığı gibi, Türkiye’deki demografik geçiş ve yaşlanma sürecine ilişkin de arka plan bilgisi derlenmiş olup temel politika belgeleri ile kurumsal yayınlar araştırılmıştır. Bu kapsamda tez çalışmasında yaşlanma konusu özelinde, Avrupa Birliği’nin sosyal politika boyutunun görece güçlü olmamasının ve konunun temel olarak üye devletlerin yetki alanında olmasının formel ilişki kurduğu devletlerin uyumunu nasıl etkilediği incelenmiştir.
  • Item
    YÖNETİŞİM BAĞLAMINDA YEREL YÖNETİMLERDE HALKLA İLİŞKİLER: ANKARA BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ ÖRNEĞİ
    (Ankara Üniversitesi, 2024) Asta,Hakan
    Son yılların önde kavramlarından olan ve dünyayı toplumsal, ekonomik ve politik açıdan şekillendirerek dönüştüren küreselleşmenin sirayet ettiği alanlardan birisi de yönetim alanıdır. Yönetim alanının değişen yapısını temsil eden yeni yönetişim anlayışı, yöneten ile yönetilen arasındaki ilişkinin katılımcı, hesap verebilir ve açık-şeffaf bir anlayışa dayandırılmasını öğütlemektedir. Özellikle vatandaşın şikâyet, talep ve beklentilerini aktarabilecek ve çözüm bulabilecek yönetim birimlerinden olan belediyelerin, yeni yönetişim anlayış ve ilkeleri ile hareket etmeleri ve bu anlayış temelinde halkla ilişkiler faaliyetleri yürütmeleri gerek güven ve itibar kazanımı gerek ise politik açıdan meşruiyet kazanımı için önemli görülmektedir. Değişen yönetim anlayışı, yerini açıklık-şeffaflık, katılımcılık ve hesap verebilirlikten oluşan ve halkla ilişkilerin tanıma ve tanıtma boyutuna uygun düşen yeni yönetişim anlayış ve ilkelerine bırakırken, bu yeni yönetişim anlayışı belediyelerin halkla ilişki ve iletişim kurma şekillerini dönüştürmektedir. Bu bağlamda çalışmada, Ankara Büyükşehir Belediyesi örnekleminde yönetişim kapsamında halkla ilişkiler faaliyetlerine odaklanılmıştır. Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin web sitesi yönetişim ilkelerinden olan açıklık-şeffaflık, katılımcılık ve hesap verebilirlik ilkeleri temel alınarak analiz edilmiştir. Ardından, vatandaş ile belediye arasındaki iletişim ve ilişkinin oluşturulmasını ve yürütülmesini sağlayan birim olan Basın Yayın ve Halkla İlişkiler Dairesi’nden gönüllü beş katılımcı ile mülakat gerçekleştirilerek, birimin ve belediyenin yönetişim ve halkla ilişkiler bilgi düzeyleri ölçülmeye çalışılmış ve belediyenin yönetişim ilkelerini dikkate alarak faaliyetlerini yürütüp yürütmediği tespit edilmeye çalışılmıştır. Çalışmanın birinci bölümünde halkla ilişkiler kavramı ele alınmış ve kavramsal açılımları yapılmıştır. Kavramın tarihsel gelişimi, Türkiye’de ve dünyadaki gelişimleri 131 literatürde egemen olan modeller ve evreler üzerinden ele alınmış ve kavrama yönelik yaygın ve alternatif tanımlamalar değerlendirilmiştir. Çalışmanın ikinci bölümünde yerel yönetimler, belediyeler ve büyükşehir belediyeleri ele alınarak görev, yetki ve sorumlulukları aktarılmıştır. Yerel yönetimlerde halkla ilişkiler kavramı tanıma ve tanıtma boyutları kapsamında incelenmiş ve kullanılan araç ve yöntemler aktarılmıştır. Çalışmanın üçüncü bölümünde yönetişim ve yerel yönetişim kavramı ve türleri ve ilkeleri ele alınmıştır. Çalışmanın son bölümünde ise Ankara Büyükşehir Belediyesi web sitesi yönetişim ilkeleri kapsamında analiz edilmiş ve Basın Yayın ve Halkla İlişkiler Dairesi’nden gönüllü beş katılımcı ile gerçekleştirilen mülakatların bulguları aktarılmıştır. Sonuç bölümünde ise, Ankara Büyükşehir Belediyesi web sitesinin yönetişim ilkelerine uygun olarak yönetildiği ve başarılı bulunduğu sonucuna varılmıştır. Basın Yayın ve Halkla İlişkiler Dairesi personelleri ile gerçekleştirilen mülakatlardan elde edilen sonuçlara göre ise, belediyenin ve birimin halkla ilişkiler ve yönetişim kavramları hakkında detaylı açıklamalar yapamadıkları ve iki kavrama ilişkin bilgi düzeylerinin çok yeterli olmadığı saptanmıştır. Öte yandan, belediyenin ve birimin faaliyetlerinde her ne kadar bilgi düzeyleri yeterli görülmese de yönetişim ilkelerini dikkate alarak hareket ettikleri tespit edilmiştir.
  • Item
    DONLU BÖLGELERDE AŞILI CEVİZ FİDANI ÜRETİM BAŞARISININ ARTTIRILMASI ÜZERİNDE BİR ARAŞTIRMA
    (Ankara Üniversitesi, 2024) Karakaş Ulema,Feyza
    Karasal iklimin hakim olduğu Ankara’da kış soğukları, ilkbahar geç ve sonbahar erken donları nedeniyle ceviz fidanı üretimi başarılı şekilde yapılamamaktadır. Bu çalışmada, Chandler ve Fernor çeşitlerinin (Juglans regia) aĢı gözlü çöğürlerinin kış döneminde soğuk hava deposunda muhafaza edildikten sonra erken ilkbaharda araziye dikilmesinin aşılı fidan üretimi üzerine etkisi incelenmiştir. Aşı gözlü çöğürler Balıkesir ili Bandırma ilçesinde durgun bilezik göz aşısı yöntemiyle üretilmiştir. Ankara’ya getirilen çöğürler kış başında hemen (kontrol) veya soğuk hava deposunda (+4 oC ve %95 nem) yaklaşık 2.5 ay saklandıktan sonra erken ilkbaharda dikilmiştir. Her iki dikim zamanında da aşı gözleri toprak altına alınarak donlardan korunması sağlanmıştır. Aşı gözü canlılık oranı erken ilkbahar dikiminde %98.13 ile kış başı dikimine (%85.69) göre önemli derecede yüksek bulunmuş ancak çeşitler benzer değerler (%90 ≤) göstermiştir. Sürme oranı, erken ilkbahar dikiminde %86.44 ile kış başı dikimine göre (%54.3) ve Fernor çeşidinde %84.74 ile Chandler çeşidine göre (%56.0) önemli düzeyde daha yüksek gerçekleşmiştir. Ortalama aşı sürgünü uzunluğu (fidan boyu) ve aşı yerinin 5 cm üzerindeki sürgün çapı (fidan çapı) sırasıyla 66.71 cm ve 12.41 mm olmuştur. Fidan randımanı, erken ilkbahar dikiminde %76.23 ile kış başı dikiminden (%45.60) ve Fernor çeşidinde %75.31 ile Chandler çeşidinden (%46.56) daha yüksek bulunmuştur. Birinci sınıf fidan oranı Fernor çeşidinde %24.32 ve Chandler’da %3.95 olarak gerçekleşmiş ancak fidan kalitesi dikim zamanlarına göre farklılık göstermemiştir. Pazarlanabilir fidan oranı dikim zamanları ve çeşitler arasında benzer olmuştur. Sonuç olarak, Ankara koşullarında özellikle Fernor çeşidinde aşı gözlü çöğürlerin kışın soğuk hava deposunda saklanması ve ilkbaharda araziye dikilmesi ile fidan üretiminde başarı sağlanabileceği belirlenmiştir.
  • Item
    DANİMARKA’DAKİ TÜRKİYELİ İNSAN VARLIĞININ MÜZİK BİRİKİMİ ve BUNUN KUŞAKLAR ARASI ETKİLEŞİM BOYUTU
    (Ankara Üniversitesi, 2024) Aslanboğa,Yaşar Kasım
    Göç ve dini musikinin etkileşim boyutu, ortaya çıkan yeni eserler ve nesillere aktarımı açısından araştırılması gereken önemli bir konudur. Çalışmamızda bu önemli konuyu bir İskandinavya ülkesi olan Danimarka özelinde inceledik. Genelden özele bir araştırma metodu tercih ederek giriş bölümünde göç ve müzik konusunu daha sonra ise göç ve dini müzik arasındaki ilişkiyi farklı dinler bağlamında inceledik. Çalışmamızın ana merkezinde ise 1960’lı yılların sonlarından itibaren Türkiye’den Danimarka’ya çeşitli nedenlerle başlayan göçün, dini musiki geleneğimize olan etkilerini araştırdık. Dini musiki repertuvarımıza yeni eserler kazandırmak için çeşitli mekânlarda okunan özgün ilahileri notaya aldık. Göçün müziğe, özellikle dini musikimize olan etkilerini grafiklerle belgeledik. Araştırmamız neticesinde Danimarka’daki dini musiki geleneğimizin bugünü ve geleceği adına genel olarak şu sonuca vardık: Kadiri ve Menzil cemaatine ait dergâhların dini musiki geleneğimizin devamı ve nesillere aktarımı açısından önemi büyüktür. Cemaatin temel dinamiklerine olan muhabbetle yazılmış veya bestelenmiş ilahiler dergâhlarda bendir eşliğinde okunmakta ve yeni nesle usta-çırak ilişkisi ile aktarılmaktadır. Danimarka Türk Diyanet Vakfı’nın ise son yıllarda İslam Sanatları kurslarını ve çeşitli dini musiki etkinliklerini artırdığı gözlenmektedir. Dini musiki mirasımızın Türkiye eliyle korunması ve gelecek nesillere aktarılması açısından Danimarka Türk Diyanet Vakfı’na gün geçtikçe artan bir sorumluluk düşmektedi
  • Item
    A FOUCAULDIAN READING OF DORIS LESSING’S THE GOLDEN NOTEBOOK AND BERNARDINE EVARISTO’S GIRL, WOMAN, OTHER
    (Ankara Üniversitesi, 2024) Yetgin,Uğur
    Bu çalışma, Doris Lessing'in The Golden Notebook (1962) ve Bernardine Evaristo'nun Girl, Woman, Other (2019) adlı edebi eserlerini ayrıntılı bir şekilde incelemek için Foucault’nun teorilerini içeren bir çerçeve kullanır. Çalışmanın temel amacı, bu romanlardaki kadın baş karakterlerin deneyimlediği "iktidar-bilgi", "direniş" ilişkilerini araştırmaktır. Bununla birlikte, bu çalışma, Foucault’nun "iktidar-bilgi" ve "direniş" gibi kavramlarını onun diğer teorik çerçevelerinden gelen "söylem", "özne", "özgürlük", ve "kendine bakım" gibi kavramlarla sentezlemesi açısından öne çıkar. Çalışma, bu Foucaultcu kavramları, her iki romanın kadın karakterlerinin deneyimleri içinde sunarak, edebiyat alanında yeni bir bakış açısı sunar. Bununla birlikte kadın karakterlerin, kısıtlayıcı ve baskıcı bir toplumda, hâkim söylemleri nasıl sorguladıklarını ve iktidar ilişkilerinin içinde nasıl öznelik ve öz-yetki elde etmeye çalıştıklarını gösterir. Ayrıca, çalışma, Foucault’nun cinsiyet konsepti bağlamında kadın baş karakterlerin özellikle erkek egemen toplumda Foucault’nun ortaya attığı “toplumsal normlar” ve “söylemler” adı altında ne tür baskılara, sindirilmelere, limitlemelere maruz kaldıklarını inceler. Bu bağlamda çalışma yine Foucault’nun "özgürlük", ve "kendine bakım” gibi kavramlarını ön plana çıkararak kadın baş karakterlerin bu normlara karşı direnişlerini incelemekte ve bu kavramların karakter gelişimleri ile nasıl ilişkilendirildiğini göstermektedir. Kadın baş karakterler, Foucault’nun, iktidarın cinsiyet üzerinden kurduğu tahakküm fikrine karşı hareket eden karakterler olarak tasvir edilir. Böylece, çeşitli direniş pratikleri ile kadın baş karakterler, hâkim "toplumsal normlar" karşısında öz-yetkilerini ve özerkliklerini nasıl savunduklarına dair örnekler olarak sunulurlar. Foucault’nun "iktidar-bilgi", "direniş" ve “öz-bakım” kavramlarının bu benzersiz senteziyle, bu çalışma edebiyat alanında farklı bir konumda bulunur. Hem her iki romanın kadın karakterlerini hâkim normlara karşı direnen ve mevcut toplumsal kodlara uymayan 149 bir dönüşüm sürecinden geçen karakterler olarak sunması, hem de öz-yetkiyi yeniden şekillendirerek bireysel ve kolektif düzeyde öz-kimliklerini nasıl elde ettiklerini vurgulaması mevcut literatüre yeni ve özgün bir katkı sağlar. Sonuç olarak, tamamen farklı hikayelere sahip olsalar da The Golden Notebook ve Girl, Woman, Other Foucaultcu bir çerçeve içinde, yaygın iktidar ilişkileri arasındaki karmaşık etkileşimler içerisinde bireysel özgürlük, öz yetki, öz bakım ve öznelik açısından analiz edilebilir. Bu bağlamda çalışma, edebiyatta iktidar ve direnişin daha derinden anlaşılmasını sağlarken, karakterlerin öz-yetki ve öznelik arayışlarında hâkim "normları" altüst etme yeteneğini vurgular.
  • Item
    Doğru akım özdirenç yöntemi ile yapı jeofiziği araştırmaları:Taşıyıcı yapı elemanlarının 3b görüntülenmesi
    (Ankara Üniversitesi, 2023) Arıcan,Cansu
    Doğru Akım Özdirenç (DAÖ) yönteminde kullanılan çok elektrotlu ve çok kanallı özdirenç ölçüm sistemleri, yöntemin yapılar üzerinde de uygulanmasına olanak sağlamaktadır. Küçük ölçekli DAÖ çalışmaları genel olarak laboratuvar ortamında yapılan araştırmalarda tercih edilmekle birlikte bina, köprü vb. betonarme mühendislik yapılarının taşıyıcı sistem elemanlarının incelenmesinde de kullanılmaktadır. Bu tez çalışmasında, betonarme yapıların araştırılmasında kullanmak için, yeni bir veri toplama düzeneği geliştirilmiştir. Ayrıca bu veri toplama düzeneği ile ölçü süresi ve yapay veri çalışmalarından elde edilen ters çözüm sonuçları dikkate alınarak en uygun elektrot dizilimleri belirlenmiştir. İlk olarak, çok elektrotlu ölçü sistemi ile betonarme yapılar üzerinde veri toplamaya uygun veri düzeneğinin belirlenmesi için üç boyutlu modelleme çalışmaları yapılmıştır. Modelleme çalışmalarından elde edilen verilerin üç boyutlu ters çözümü yapılarak, bir kolon yapı üzerinde tek yüzeyde, karşılıklı yüzeylerde ve komşu yüzeylerde elektrotların konumlanması durumunda elde edilen özdirenç tepkileri, farklı elektrot dizilimleri için incelenmiştir. Bu çalışmalarda, beton yapısının demir donatı, çatlak ve nemli bir bölge içermesi durumunda üç boyutlu özdirenç modellerinin gösterdiği değişim incelenmiş ve pratik ölçü almaya uygun düzenek seçimi yapılmıştır. Üç boyutlu modelleme ve ters çözüm çalışmalarının ardından geliştirilen yeni ölçü düzeneği ile kolon yapısı üzerinde DAÖ ölçüsü alınmıştır. Yapay verilerden elde edilen sonuçlar, DAÖ yönteminin yapı taşıyıcı elemanları üzerinde uygulanması ile elemanın beton örtü kalınlığının, eleman içerisindeki donatı dağılımının ve olası kırık/çatlak/nemlilik durumlarının belirlenmesinin mümkün olduğunu göstermiştir. The multi-electrode and multi-channel resistivity measurement systems used in the Direct Current Resistivity (DCR) method allow the method to be applied on structures as well. Although small-scale DCR studies are generally preferred in laboratory research, they are also used in the examination of structural system elements of reinforced concrete engineering structures such as buildings, bridges, etc. In this thesis, a new data collection mechanism which is suitable for investigation of the reinforced concrete structure were developed for the DCR method. In addition, using this data collection mechanism, the most suitable electrode array set was determined by taking into account the measurement time and the inversion results of synthetic data. Firstly, three-dimensional modeling studies were carried out to determine the data set suitable for data collection on reinforced concrete structures with the multi-electrode measurement system. By performing the three-dimensional inversion of the data obtained from the modeling studies, the forward responses obtained when the electrodes are positioned on a single surface, opposite surfaces and adjacent surfaces on a columnar structure were examined for different electrode arrays. In these studies, the change in the three-dimensional resistivity models in case the concrete structure contains iron reinforcement, cracks and a moist region was examined and the suitable mechanism for taking practical measurements was developed. After three-dimensional modeling and inversion studies, the DCR measurement was taken on the column structure with the developed measurement mechanism and suitable electrode arrays. The results obtained from synthetic data showed that it is possible to determine the concrete cover thickness of the element, the distribution of reinforcement within the element and possible fracture/crack/humidity conditions by applying the DCR method on the structural load-bearing elements.
  • Item
    Salmonella typhimurium'da tip 1 fimbriyanın biyofilm oluşumu üzerine etkisi
    (Ankara Üniversitesi, 2022) Sürkaç,Tuba Nur
    Bu çalışmada, fimF geninin S. Typhimurium ATCC 14028 suşunda biyofilm oluşumu üzerine etkisinin belirlenmesi amacı ile, 14028 suşunun fimF ve dam geni mutantları yanında, fimF geninin sadece N domaininin klonlandığı konstrakt kullanıldı. S. Typhimurium fimF ve dam mutantında, doğal suşa oranla biyofilm oluşumunun istatistiki açıdan anlamlı bir şekilde azaldığı (p<0.05), fimF geninin N domaini klonlanmış konstraktında ise, fimF mutantına oranla biyofilm oluşturma kapasitesinin arttığı saptandı (p<0.05). Doğal tip ve mutant suşların oluşturduğu biyofilm morfotipleri incelendiğinde; doğal tip suş 'rdar' morfotip gösterirken, fimF mutant suşunun ve onun N domaini klonlanmış konstraktının 'bdar' morfotipe dönüştüğü ve dam mutant suşunun ise, tam 'rdar' morfotipi olmayan, 'ara morfotip' olarak adlandırdığımız biyofilm morfotipini gösterdiği saptandı. Bunun yanında, fimF geninin, bu genin sadece N domainini ifade eden gen bölgesinin ve dam geninin, Salmonella'da pelikül oluşumu ve peliküllerin yapısal özellikleri üzerinde etkili olduğu belirlendi. Katı ve sıvı kültür ortamlarında mutant suşların doğal tipe kıyasla daha az, fimF geninin N domaini klonlanmış konstraktının, fimF mutant suşuna oranla daha fazla selüloz ürettiği belirlendi. Bu suşların yüzde otoagregasyon miktarları karşılaştırıldığında, doğal tipe kıyasla fimF ve dam mutantlarında otoagregasyon yeteneği bakımından istatistiki açıdan önemli düzeyde azalma (p<0.05) tespit edildi. Oksidatif stres koşullarında bakteriyel üreme oranları incelendiğinde, doğal tip suş ve fimF geninin N domaini klonlanmış konstraktının aksine, fimF ve dam mutantlarında artış olduğu saptandı. HEp-2 ve Caco-2 hücrelerine tutunma denemeleri sonucu, fimF mutant suşunda doğal suşa kıyasla aderansının önemli ölçüde düştüğü saptandı (p<0.05). In this study, in order to determine the effect of fimF gene on biofilm formation in S. Typhimurium ATCC 14028 strain, fimF and dam gene mutants of 14028 strain, as well as the construct in which only the N domain of the fimF gene was cloned was used. In the S. Typhimurium fimF and dam mutant, biofilm formation was found to be statistically significantly reduced compared to the wild strain (p<0.05), while the N domain cloned construct of the fimF gene increased the biofilm forming capacity compared to the fimF mutant (p<0.05). When the biofilm morphotypes formed by wild type and mutant strains are examined; It was determined that the wild type strain showed the 'rdar' morphotype, while the fimF mutant strain and its N domain cloned construct converted to the 'bdar' morphotype, and the dam mutant strain showed the biofilm morphotype, which we call the 'intermediate morphotype', without the complete 'rdar' morphotype. In addition, it was determined that the fimF gene, the gene region expressing only the N domain of this gene, and the dam gene were effective on pellicle formation and structural properties of pellicles in Salmonella. It was determined that mutant strains produced less cellulose compared to wild type in solid and liquid culture media, and the N-domain cloned construct of fimF gene produced more cellulose compared to the fimF mutant strain. When the percent autoaggregation amounts of these strains were compared, a statistically significant decrease (p<0.05) was found in fimF and dam mutants in terms of autoaggregation ability compared to wild type. When bacterial growth rates were examined under oxidative stress conditions, it was determined that there was an increase in fimF and dam mutants, in contrast to the wild type strain and the N-domain cloned construct of the fimF gene. As a result of the adhesion experiments to HEp-2 and Caco-2 cells, it was determined that the adherence of the fimF mutant strain was significantly reduced compared to the wild strain (p<0.05).
  • Item
    Dikey iniş kalkış yapabilen insansız hava aracının hareketli platformlara otonom inişi
    (Ankara Üniversitesi, 2023) Gülmez,Gökhan
    Bu tez kapsamında, dikey iniş kalkış yapabilen bir İHA'nın hareketli platformlara otonom inişi için bir kontrol stratejisi geliştirilmiştir. Geliştirilen bu çözüm takip, hassas takip ve iniş aşamalarından oluşmaktadır. Bu çalışma, randevu alanına varmış bir İHA ve randevu alanında olduğu bilinen bir hareketli platform ile başlamaktadır. İniş platformunun tespitiyle takip aşamasına geçilmektedir. Hedef koordinat bilgileri kullanılarak İHA'nın iniş platformuna yönelimi sağlanmaktadır. Hareketli iniş platformuna ulaşılması sonucunda ise hassas takip aşamasına geçilmektedir. Bu aşamada ise sabit bir irtifada belirli bir süre platformun takibi sağlanmaktadır. İniş aşamasına geçildiğinde ise x ve y ekseni pozisyon kontrolleri devam ederken, irtifa sabit bir hız ile güvenli serbest düşme noktasına kadar düşürülmektedir. Güvenli serbest düşme irtifasına ulaşıldığında tüm İHA rotorları durdurularak otonom inişin başarıyla tamamlanması sağlanmaktadır. Bu çalışma ile önce benzetim ortamında İHA'nın hareketli bir platforma iniş yapması sağlanmış; daha sonra ise gerçek bir İHA ve hareketli platform kullanılarak uygulama çalışmasında otonom inişin tamamlanması sağlanmıştır. Geliştirilen çözüm; çeşitli hareketli platform yörüngeleri (doğrusal veya dairesel), hızları (25 cm/s ya da 50 cm/s) ve rüzgâr etkileri altında test edilmiştir. İHA kontrolü için PD denetleyiciler kullanılmıştır. Bir diğer taraftan uygulama çalışmasında konum bilgilerinin elde edilebilmesi için ArUco işaretçiler kullanılmıştır. Bu kapsamda gerçekleştirilen çalışmayla dikey iniş kalkış yapabilen İHA'ların otonomi kabiliyetini arttıran, görev ve menzil kapasitelerini yükselten bir hareketli platforma otonom iniş mimarisi ortaya konulmuştur. Hem benzetim hem de uygulama çalışmalarında elde edilen bulgular doğrultusunda hareketli bir iniş platformuna otonom inişin önerilen çözüm ile mümkün olduğu ortaya konulmuştur. In this study, a control strategy has been developed for autonomous landing of an UAV that is capable of vertical landing and take-off on a moving platform. This study consists of tracking, precise tracking and landing stages. This study starts with a UAV that has arrived at the rendezvous area and a moving platform known to be in the rendezvous area. After landing platform detection, tracking stage is started. Thus the movement of the UAV to the landing platform is provided by using target coordinate information's. After reducing the distance between the landing platform and the UAV sufficiently, the precise tracking phase is started. At this stage, the platform is followed at a fixed altitude for a certain period of time. When the landing stage is started, the altitude is lowered to the safe free fall point while the x and y axis position controls continue. When the safe free fall altitude is reached, all UAV rotors are stopped and the autonomous landing is completed successfully. With this study, firstly, the UAV is landed on a moving platform in the simulation environment. Then, the application of the study was carried out in a real test environment using a real UAV and a moving platform. The developed solution is tested under various moving platform trajectories (linear or circular), velocities (25 cm/s or 50 cm/s) and wind effects. PD controllers are used for UAV control. On the other hand, ArUco tags were used to obtain position information in the application study. With the study carried out in this context, an autonomous landing architecture on a mobile platform that increases the autonomy capability of vertical landing and take-off UAVs and increases their mission and range capacities has been revealed. In line with the results obtained in both simulation and application studies, it has been revealed that autonomous landing on a mobile landing platform is possible with the proposed solution.
  • Item
    Makrofaj türevli eksozomların glioblastoma hücresel davranışları üzerine etkilerinin moleküler düzeyde incelenmesi
    (Ankara Üniversitesi, 2023) Kurt,Dilara
    Bu çalışmada, M0, M1 ve M2 polarize makrofaj türevli eksozomlar glioblastoma hücrelerinde moleküler düzeyde yarattığı farklılıkların araştırılması amaçlanmıştır. Eksozomlar, polarize makrofaj hücrelerinden izole edilmiş ve nano-yapıları TEM ile, protein miktarı kantitatif olarak BCA testi ile belirlenmiştir. M0, M1 ve M2 makrofajlarının U87 glioblastoma hücreleri ile kültürlenmesi ve eksozomların dolaylı etkisini araştırmak için eş-kültür sistemleri kurulmuştur. Eksozomların glioblastoma hücreleri üzerindeki doğrudan etkisi, U87 hücrelerine eksozomların direkt uygulanması yolu ile doğrulanmıştır. Eş-kültür deneylerinde hipotezin ispatı amacıyla bir optimizasyon süreci gerçekleştirilmiştir. Eksozomal sistem kurulurken iki farklı eksozom konsantrasyonu (10 ve 100 g/mL) denenmiş ve daha yüksek konsantrasyonun (100 g/mL) etkisinin daha fazla olduğu belirlenmiştir. Makrofaj fenotipinin glioblastoma hücrelerinin saldırganlığını ve kanser ilerlemesini etkilediği yapılan analizlerle doğrulanmıştır. Makrofaj eksozomlarının yüksek konsantrasyonda U87 hücreleri üzerinde canlılık ve çoğalma açısından olumsuz etkilerinin olmadığı canlı/ölü testi ve XTT testi ile doğrulanmıştır. Eksozom aracılı kanser hücresi davranışları, immünofloresan boyama ve gen ekspresyon çalışmaları gerçekleştirilerek kapsamlı bir şekilde incelenmiştir. Bağışıklık sistemi üyesi makrofajların eksozomlarının in vitro yara iyileşme potansiyeli (scratch assay) ve anti-kanser ilaç direnci üzerindeki etkileri araştırılmıştır. Elde edilen bulgulara göre, M0 makrofaj eksozomlarının immün yanıtlarda dualiteye sahip olduğu tespit edilirken, M1 makrofaj eksozomlarının glioblastoma hücrelerinin metastazını baskıladığı ve M2 makrofaj eksozomlarının glioblastoma hücrelerinin ilerlemesine katkıda bulunduğu anlaşılmıştır. Sonuç olarak, makrofaj eksozomların immünomodülatör özellikleri sayesinde terapötik hedefler için yeni stratejiler sunacağı düşünülmektedir. In this study, it was aimed to investigate the differences that arise from M0, M1, and M2 polarized macrophage-derived exosomes at the molecular level in glioblastoma cells. Exosomes were isolated from polarized macrophage cells and their nanostructures were determined by TEM and the amount of protein was quantitatively determined by BCA assay. Co-culture systems were established to culture M0, M1, and M2 macrophages with U87 glioblastoma cells and to investigate the indirect effect of exosomes. Subsequently, exosomes were induced directly into U87 cells and direct effects were evaluated. An optimization process was carried out to prove the hypothesis in co-culture experiments. For the established exosomal system, two different concentrations of exosomes (10 and 100 g/mL) were tested and the high concentration (100 g/mL) was optimized for futher experiments. It was confirmed by analyzes that the macrophage phenotype affects the aggressiveness of glioblastoma cells and cancer progression. It was confirmed by live/dead test and XTT test that macrophage exosomes in high concentration do not have negative effect on U87 cells in terms of viability and proliferation. Exosome-mediated cancer cell behavior was extensively studied by performing immunofluorescence staining and gene expression studies. The effects of exosomes of immune system member macrophages on in vitro wound healing potential (scratch assay) and anti-cancer drug resistance were investigated. According to the findings, it was observed that M0 macrophage exosomes have duality in immune response while M1 macrophage exosomes suppress the metastasis of glioblastoma cells, and M2 macrophage exosomes contribute to the progression of glioblastoma cells. Consequently, it is thought that macrophage exosomes will offer new strategies for therapeutic targets through their immunomodulatory properties.
  • Item
    Kuzey Anadolu'da yayılış gösteren Dryomys nitedula (Pallas, 1778) (Rodentia: Gliridae) populasyonlarının filogenetik analizi
    (Ankara Üniversitesi, 2023) Karagöz,Ceren
    Bu tez çalışmasında Kuzey Anadolu bölgesinde Kızılırmak'ın batısından ve doğusundan belirlenmiş olan 17 lokaliteden toplanan 47 Dryomys nitedula örneğinin mitokondriyal DNA (mtDNA) sitokrom b (cytb) gen bölgesine ait diziler analiz edidi. Dış grup (Eliomys) ve türe ait farklı soy hatları dahil edilmeden oluşturulan veri seti için 32 haplotip; dış grup ve türe ait farklı soy hatları dahil edilerek oluşturulan veri seti içinse 43 haplotip belirlendi. Oluşturulan Maximum Likelihood ve Bayesian filogenetik ağaçlarında Kızılırmak bir sınır olarak kabul edildiğinde genel anlamda doğu ve batı haplotipleri kendi içerisinde aynı dallarda gruplanma gösterirken, Sivas haplotipinin batı haplotipleriyle bir arada gruplandığı, ayrıca iki Samsun haplotipinin de batı grubu içerisinde ayrı bir dallanma sergilediği tespit edildi. Giresun ve Gümüşhane örneklerinin farklı soy hatlarına ayrıldığı görüldü. Kızılırmak'ın doğusu ve batısına ait populasyonlar arasında orta dereceli bir genetik farklılaşma belirlendi. Nehrin ya da ekolojik bir engelin orman habitatlarının sürekliliğini kesintiye uğratarak populasyonlar arasındaki gen akışını kısıtlıyor olabileceği düşünüldü. Elde edilen filogenetik ağaçlarda genel anlamda batı ve doğu gruplanmasının oluştuğu görülse de, doğu ve batı arasında tam anlamıyla net bir ayrımın olmadığı söylenebilir. In this thesis, the sequences of mitochondrial DNA (mtDNA) cytochrome b (cytb) gene region of 47 Dryomys nitedula specimens collected from 17 localities determined from the west and east of Kızılırmak in Northern Anatolia were analysed. A total of 32 haplotypes were identified for the data set created without including the outgroup (Eliomys) and different lineages of the species, and 43 haplotypes were identified for the data set created by including the outgroup and different lineages of the species. In the Maximum Likelihood and Bayesian phylogenetic trees, when Kızılırmak was accepted as a boundary, it was determined that the eastern and western haplotypes were grouped in the same branches, while the Sivas haplotype was grouped together with the western haplotypes, and the two Samsun haplotypes also exhibited a separate branching within the western group. It was observed that Giresun and Gümüşhane samples were divided into different lineages. A moderate degree of genetic differentiation was found between populations from east and west of the Kızılırmak. It was thought that the river or ecological barrier may be interrupting the continuity of forest habitats, restricting gene flow between populations. In the phylogenetic trees obtained, although it is seen that the western and eastern groupings are generally formed, it can be said that there is not a clear distinction between east and west.
  • Item
    IOT'e Dayalı Akıllı Güç Yönetim Sistemleri
    (Ankara Üniversitesi, 2023) Gaeed,Saif Ali Gaeed
    Sistem tasarımcıları için, Yüksek güç tüketimi, performansı ve güvenilirliği etkileyen sıcaklığın artmasına neden olur. Düşük güç tüketiminin önemi, artan enerji fiyatları ve elektronik sistemlerin çevreyi nasıl etkilediğine ilişkin artan endişelerle de vurgulanmıştır zira güç tüketiminin azaltılması zor bir iştir. Akıllı şebeke (SG), enerji endüstrisinin yepyeni bir yönü olarak yükseliyor. Standart elektrik şebekelerinde yaygın olan sorunların üstesinden gelmek için çeşitli gelişmiş teknolojileri bir araya getirir, ancak bu sorunların birçoğunu çözebilir ve hazırlıkta zorluklarla karşılaşmaya devam eder. Bu zorluklar, yükselen teknolojilerin uyarlanması ile ilgilidir. Bu teknik, IoT teknolojisini destekler ve IoT bulut platformları da dahil olmak üzere çeşitli farklı teknolojilerin kullanıldığı her yerde elektrik tüketimini takip eden ve otomatik olarak yöneten bir grup sensörden oluşan bir sistem oluşturmak için akıllı şebekenin tüm özelliklerine yatırım yapar. Nesnelerin İnterneti (IoT) olarak adlandırılan yeni bir teknoloji, dünyamızı daha akıllı hale getiriyor. IoT olmadan bağlantılı bir dünya kavramı mümkün değildir. Bu örneklerden biri IoT tabanlı bir güç yönetim sistemidir. Bir kullanıcı, IoT özellikli güç yönetim sistemi ortamında, aydınlatma, güvenlik kameraları, üretim cihazları dahil olmak üzere birçok şeyi, yer ve zamana bakılmaksızın izleyebilir ve çalıştırabilir. Bu araştırma, akıllı şebeke ve IoT teknolojilerine dayalı bir güç yönetim sistemi oluşturulmasını açıklamaktadır. Ve güç yönetimi sisteminin fonksiyonlarını ve otomasyonunu tüketici tarafından güç tüketiminin izlenmesi ve kontrol edilmesi için kullanılmak üzere sunulan önerilen sistem, etkilenen gerilim, akım ve hava koşullarını tespit eden ve bunları erken uyarmak için veri toplayan, elektrik yüklerini izleyen ve herhangi bir nedenle kesintiye uğradıklarını tespit eden ve bir elektrikli cihazın çalışmasını kontrol eden bir sistem tasarlayarak tartışır. Veriler, ülkenin bölgelerine göre ortam farklılığından dolayı sistemi bulunduğu bölgeye göre gelecekte iyileştirmek için sistemin nihai sürecinin önemli bir parçasıdır ve bu veri üzerinden sıcaklık ve nem için uygun ev aletlerini bilmek yüksek verimle ve daha az güç tüketimi ile ve ayrıca elektrik şebekesinin bileşenleri ile çalışmak Genel olarak ortamın sıcaklık ve nem derecelerine ve olasılıklarına göre hazırlanan sistemin özelliklerini belirlemek ve yükleri azaltmak mümkündür; örneğin, inverter klima üretimi frekansa bel bağlamakta olup ve buna göre tüketimi ve yükleri azaltmayı hedefliyoruz. (SG) hazırlık aşamasında zorluklarla karşılaşmaya devam ediyor. Bu zorluklar, yükselen teknolojilerin adaptasyonu ile ilgilidir. Bu teknik stili, IoT teknolojisini destekler ve bir akıllı şebekenin çoğu özelliğini kullanır. Ek olarak, siber ve fiziksel dünyalar arasındaki uçurumun kapatılmasına katkıda bulunur. IoT'de birçok akıllı nesne birbirine bağlıdır ve birbiriyle iletişim halindedir. Akıllı nesnelerden kullanıcı ihtiyaçlarına göre veriler elde edilmekte ve veriler analiz edilerek kullanıcıya geri verilmektedir. Fiziksel ve elektriksel özellikleri izlerken dahi elektronik cihazların kullandığı elektriğin tüketimi dikkat edilmesi gereken özelliklerden biridir. IoT, devasa ölçeği nedeniyle daha karmaşık hale geliyor ve bunun için enerji açısından verimli iii çözümler üretilmesini zor bir sorun haline getiriyor. IoT, mevcut kablosuz sensör ağları (WSN) yöntemlerine doğrudan uygulanamaz. Bu çalışma, ev aletlerindeki elektrik tüketimini takip edebilen ve akıllı şebekeye (SG) ulaşmak için haftalık ve günlük olarak elektrik tüketimini değerlendirmeye yardımcı Wi-Fi özellikli, basit, ucuz elektrik izleme cihazı önermektedir. Fabrikalardan tüketici konumuna kadar güç tüketiminin ayrıntılarını bilmek için ileri teknoloji ve özellikle modern iletim yöntemlerinin kullanılması açısından güç yönetim ve kontrol sistemini geliştirmesi her enerji fabrikası hakkında en iyi gerçek zamanlı raporları ve doğru bilgileri elde etmenin ve düşük maliyetli bir izleme sistemi kurmanın yanı sıra, bu tür operasyonlara eşlik eden idari ve mali yolsuzlukların önlemesi beklenmektedir. Bu proje alanı biriminin tasarımı ve geliştirilmesi, donanım tasarımı ve yazılımı olmak üzere iki ana bileşene ayrılmıştır. Aralıklarla donanım tasarımı, devre planlaması oluşturuldu ve bu nedenle proje görüntüsü tasarlandı. Yazılım kodunun geliştirilmesinde ise belirli aralıklarla, tüm, eksiksiz görüntünün programlama kodları aracılığıyla çalıştırılması sağlandı. Bu bölümde projede aralıklarla kullanılan malzemeler, mikro-denetleyici ve bir grup sensörden bahsedilerek veri toplanmaktadır. Gerilim, akım ve gücü ölçme amaçlı (PZEM-004T). Hava koşulları için DHT11 detektörü ve birlikte blynk IoT uygulama platformu aracılığıyla kullanıcıya uyarı gönderin. Çalışmanın başında Sistem internete bağlanmaya ve blynk uygulama sunucusuna bağlanmaya başlayacaktır. Bundan sonra, konsol aşağıdaki sinyali okuyacaktır. Bununla ilişkili sensörler, sensörlerden toplanan verileri bu verileri toplamak için kontrol ünitesine gönderecektir. Ayrıca, gerekli değerleri elde etmek için hesaplamaları yapın, yerel olarak SD kartta saklayın ve LCD'de görüntüleyin. Akış şeması ayrıca, daha önce birinci koşulda tanımlanan seviyelere dayalı olarak sensörlerin koşullarını da gösterir. Örneğin, DHT11 sensöründen okunan sıcaklık 40'tan fazlaysa mobil uygulama bir uyarı gönderir. Nem 75'in üzerindeyse, uyarı gönderir. Bu seviyelere ulaşılamazsa, Sistem, sensör değerlerini yeniden okumak için geri dönecektir ve bu koşullar değiştirilebilir. Elektrikli cihaz, gerilim veya akım düşmesi gibi kesintiye neden olan herhangi bir rezone için durduysa, Sistem blynk uygulamasına alarm gönderir, ayrıca tüketici tarafından kullanılan akım sınırlamadan büyükse, Sistem yükü kapatır ve gecikmeden sonra işe geri dön, sisteme ayarlayabilir. Geleneksel Akıllı güç yönetimi ve kontrol yöntemleri netleştirilmiştir. Bu nedenle, şu anda güç izleme için mevcut olan sistemler eski takip yöntemlerini takip eder ve bu şey eski takip yöntemine dikkat edilmesinden kaynaklanır ve bu şekillerde çalışmak, bilgi, hava durumu ve mali raporları dahil olmak üzere birçok soruna neden olabilir ve bu araştırmanın odaklandığı şey tam olarak budur. Önerdiğimiz sistem aracılığıyla elde ettiğimiz verilerin sonuçları, elektrik kaçağı ve tüketimi izleme ve sıcaklığının uzaktan izlenmesi ile karakterize edilen sonuçları göstermektedir. Geleneksel imalatlarda bulunmayan nem. Ayrıca, Wi-Fi aracılığıyla bir mobil uygulamaya uyarı gönderme gelecekte işin geliştirilmesinde ondan yararlanmak için verileri hızlı bir şekilde depolamak ve takip etmenin yanı sıra, yerel geleneksel imalatçılar veya ev aracılığıyla aldığımız uyarının tam tersidir. Akıllı güç yönetimi yönetimini iyileştirmek için maliyeti ve çabayı azaltan ve takip hızını artıran, ayrıca elektrik kesintisinden kaynaklanan riskleri azaltır. Önerilen çalışma aynı zamanda sistem tarafından toplanan veriler arasındaki ilişkiyi, hava sıcaklığı ve nemin sistemdeki potansiyel problemler üzerinde önemli bir etkiye sahip olduğunu, cihazın kesilmesi de dahil olmak üzere yüksek veya düşük bir yüzde göstererek, sıcaklık ve nemin etkileyebileceğini, bu sistemdeki çalışma mekanizmasını göstermektedir. Çalışma ayrıca ilişkinin varlığını da göstermiştir ve bu nedenle bu iki faktörün otomatik sistem aracılığıyla sürekli olarak takip edilmesi, sorunu erken bir aşamada uyararak sorun büyümeden müdahale etmek ve çözüm bulmak için kullanılabilir. Veri toplama ve veri rapor etmek için sahada varlığı gerektiren geleneksel izleme ve denetimde kullanılan güç sistemini öneren eki yöntemler ile yapılan önceki araştırmaların karşılaştırılması. Bu nedenle, bu araştırmanın önerisi, cihazın internete bağlı olması durumunda herhangi bir zamanda ekranda bilgi görüntüleme ve bu verileri bir uygulama üzerinde izleme yeteneği sağlar. Sıcaklık ve nem iv için, Irak'taki hava durumuna göre bir yerden bir yere değişiklik gösterdiğinden ölçün ve veri toplayın. Verilere dayanarak, ev aletleri ve elektrik şebekesi için trafolar ve cihazlar için yeni bir gelecek spesifikasyonu geliştirin ve böylece şebekeyi en iyi duruma getirin. Ayrıca gerilim ve akım ölçümü yüklerdeki artışın bilinmesine yardımcı olur. Yükler arttığında gerilim azalır. Buna göre trafodaki kademe değiştiriciye gerilimin gerekli seviyeye yükseltilmesi için talimat gönderilir. Kademe değişimi maksimum seviyeye ulaştıktan sonra, yükü belirli kontrollere göre belirlemek olan alternatif çözüme başvuruyoruz. Ayrıca, yeni önerilen otomatikleştirilmiş yaklaşım, faaliyetin gerçekleştirilmesi için daha fazla veya daha az zaman varsa doğruluk olasılığı daha yüksektir. Tasarlanan sistem detektör bilgilerini, Güç tüketimini ve hava durumu sensörlerini gözlemlemenin yanı sıra ihtiyaca göre ek olarak bir tekniği devreye sokar; ayrıca detektör parametrelerini bulut içinde tam zamanında saklar. Bu, kullanıcının çeşitli parametrelerin durumunu her zaman, her yerde araştırmasını kolaylaştırabilir. Sağlanan kod, zahmetsiz bir şekilde genel ve çok yönlüdür. Güç yönetimi, gözetleme vb. gibi gelecekteki uygulamalar için verimli bir şekilde genişletilebilir. Ayrıca, bu teknik diğer güç yönetimi sistemi yöntemlerinden daha iyidir. Güç yönetimi imalatında akıllı şebeke ve IoT teknolojilerinin kullanılması, tüm elektrikli cihazların kontrol, izleme ve uyarı için yeni şekillerde birleştirilmesini gerektirir. Uygulama hizmetlerinin, uzaktaki kullanıcı ile üreticinin cihazları arasındaki iletişim için birlikte çalışabilir bir katman olarak kullanılmasıyla, esneklik ve işlevsellik sorunlarını ele almak için bağımsız, yeni, esnek ve uygun maliyetli bir üretim izleme ve kontrol sistemi geliştirilmiştir. Araştırmalar, açık kaynaklı yazılımın ve ESP32'nin çeşitli güç üretim cihazlarını programlı olarak kontrol edebileceğini ve kullanıcıların kendi gereksinimlerine özel çözümler tasarlamasına olanak tanıdığını kanıtladı. Sonuç olarak, önerilen sistem hali hazırda piyasada bulunan güç üreticilerine kıyasla daha iyi uyarlanabilirlik, ölçeklenebilirlik ve güvenirliğe sahiptir.
  • Item
    Bir eğitim gemisi olarak Savarona
    (Ankara Üniversitesi, 2023) Kutluca,Murat
    Cumhurbaşkanı tarafından kullanılması maksadıyla 1938 yılında Amerikalı milyarder Cadwalader'den satın alınan Savarona yatı, Atatürk'ün ölümünden sonra 1951 yılına kadar Cumhurbaşkanlığı yatı olarak kullanılmaya devam etmiştir. 1951 yılı ile 1986 yılları arasında Deniz Kuvvetleri Komutanlığı'na, deniz öğrencilerinin uygulamalı eğitimleri esnasında kullanılması maksadıyla verilen yat, pek çok eğitim seyri ile protokol seyri görevine çıkmıştır. "Bir Eğitim Gemisi Olarak Savarona" konulu bu çalışmada, geminin Deniz Kuvvetlerine Komutanlığı'na verildiği 1951 yılından, hizmet dışına bırakıldığı 1986 yılına kadar icra edilen eğitim seyirleri incelenmiştir. Savarona hakkında daha önceden yapılmış çalışmalarda, yatın hangi şartlarda ve nasıl alındığı, Atatürk'ün yatta geçirdiği günlere ait hatıralar, yatın tarihçesi ve icra ettiği faaliyetler, anılar ve gazete arşivleri kullanılarak incelenmiştir. Bu çalışmada, Deniz Kuvvetleri'nin uygulamalı deniz uygulamalı deniz eğitimleri kapsamında geçmişten günümüze icra ettiği faaliyetler, uygulamalı deniz eğitimlerinden elde edilmesi umulan faydalara yönelik değerlendirmeler, Savarona yatının deniz okulları öğrencilerinin eğitim gemisi olarak kullanımı esnasında elde edilen tecrübeler belirtilmeye çalışılmıştır. Ayrıca diğer ülkeler tarafından öğrenci eğitimleri maksadıyla kullanılan okul gemileri de incelenmiş ve bir okul gemisinden neler beklendiğine yönelik değerlendirmelere ışık tutması amaçlanmıştır. Çalışma; "Deniz Harp Okulu'nda Denizcilik Eğitimleri", "Savarona Yatı" ve "Okul Gemisi Olarak Savarona" başlıklarını kapsamaktadır. Savarona okul gemisi, 1951-1986 yılları arasında yaklaşık dört bin öğrencinin denizle ilk tanışmasına vesile olmuş, temel denizcilik eğitimlerini almalarını sağlamıştır. Savarona ile Açık Deniz Eğitimlerine katılmış öğrencilerin hafızalarında derin izler bırakmıştır. Yatın gezinti maksadıyla inşa edilmiş olması nedeniyle eğitim gemisi olarak kullanılması pek uygun olmasa da temel seyir eğitimleri, denizcilik eğitimleri ve yangın-yara savunma eğitimleri açısından fayda sağlamıştır.