Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi
Permanent URI for this community
Browse
Browsing Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi by Issue Date
Now showing 1 - 20 of 2091
Results Per Page
Sort Options
Item Siber Güvenliğin Sağlanmasında Uluslararası Hukukun ve Türk Hukukunun Rolü(Ankara Üniversitesi, 2019-04-15) Erdem, Merve; Özocak, Gürkan; Hukuk FakültesiTeknolojinin gelişmesiyle birlikte, enerji, haberleşme, su kaynakları, tarım, sağlık, ulaşım, eğitim ve finansal hizmetler gibi kritik altyapı sektörlerinde faaliyet gösteren kamu kurumları ile özel kurum ve kuruluşlar bilgi ve iletişim teknolojilerini kullanmaya başlamışlardır. Ancak siber ortamın, önemli kamu hizmetlerinde ve özel kişilerin sağladığı hizmetlerde kullanılması, beraberinde yeni bir güvenlik sorunu; aynı şekilde özel şahısların pek çok faaliyetine sirayet eden bilgisayar kullanımı, beraberinde yeni bir suç tipi doğurmuştur. İşbu noktada siber güvenlik, siber faaliyetlerin aksamasının yaratacağı sonuçlar göz önüne alındığında hem ulusal hem de uluslararası bir mesele olarak karşımıza çıkmaktadır. Dolayısıyla, siber güvenliğin sağlanması ve muhafazasında hem ulusal hukuk düzeninin hem de uluslararası hukuk düzeninin rolü yadsınamaz.Item İsviçre Medeni Kanununun Yurtlarda veya Bakım Kurumlarında Kalan Ayırt Etme Gücü Bulunmayan Kişiler Hakkındaki Hükümleri ve Türk Hukuku Açısından Değerlendirilmesi(Ankara Üniversitesi, 2019-04-15) İmamoğlu, Hülya; Hukuk Fakültesiİleri yaşta önemli zihinsel hastalıklara maruz kalarak ayırt etme gücünü kaybeden, bu yönde bakım, ilgi ve desteğe şiddetle ihtiyaç duyan özellikle yaşlı kişilerin korunması, güncel hukuki meseleler arasındadır. İsviçre Medeni Kanununun vesayete ilişkin hükümlerinde 2008 yılında yapılan değişiklikle, yurtlarda veya bakım kurumlarında kalan ayırt etme gücü bulunmayan kişilerin korunması amacıyla uygulanması zorunlu, sözü edilen kişilerin hukuki durumlarını belirli açılardan iyileştirmeye yönelik bir düzenleme getirilmiştir. Bu yönde ayırt etme gücü bulunmayan kişi ile kurum arasındaki bakım sözleşmesinin asgari içeriği, ayırt etme gücü bulunmayan kişinin temsili, ayırt etme gücü bulunmayan kişinin kişiliğinin korunması, bu bağlamda hareket özgürlüğünün sınırlanmasının şartları, ilgili kurumların denetimi ve ilgili kurumların kararlarına karşı yasal başvuru yolları hakkında önemli hükümler öngörülmüştür. Sözü edilen hükümler, ayırt etme gücü bulunmayan kişi ile kurum arasındaki hukuki ilişkiye şeffaflık sağlanması ve ayırt etme gücü bulunmayan kişinin kişiliğinin korunması yönünden dikkate değerdir. Türkiye’de ayırt etme gücü bulunmayan erişkinlerin ihtiyaç duyduğu bakım ve desteğin sağlanması, özellikle yaşlı ve engelliler bakımından 2828 sayılı ve 24.05.1983 tarihli Sosyal Hizmetler Kanunu ve bu Kanuna dayanarak çıkarılan çeşitli Yönetmelikler çerçevesinde düzenlenmiştir. Türk hukukundaki düzenlemelerin isabetli yönleri bulunmakla birlikte, ilgili mevzuat genel olarak değerlendirildiğinde bütünlükten uzak bir görünüş sergilemektedir. Özellikle ilgili sosyal hizmet kuruluşlarında kalan kişilerin etkili bir biçimde korunmasını sağlayacak açıklıkta hükümler bulunmamaktadır. Türk hukukunda bakıma ihtiyaç duyan erişkinlerin, özellikle bunama vb. hastalıklardan muzdarip ileri yaştaki kişilerin hukuki durumu, güncel bir bakış açısıyla, bütünlük gösterecek şekilde yeniden düzenlenmelidir. Bu süreçte İsviçre hukukundaki düzenlemenin ve bu konudaki bilimsel görüşlerin dikkate alınması da yararlı olur.Item Bireysel Başvuru Çerçevesinde Anayasa Mahkemesi’nin Verdiği İcra ve İflâs Hukukuna İlişkin Kararların Değerlendirilmesi(Ankara Üniversitesi, 2019-04-15) doğan, Emsalgül; Hukuk FakültesiAnayasa ve uluslararası düzenlemelerde güvence altına alınan temel hak ve özgürlükler devredilemez ve vazgeçilemez niteliktedir. İnsan haklarına saygılı bir hukuk devletinde temel hakların gözetilmesi zorunludur. Hukuk alanlarının tümünü ilgilendiren temel haklar, icra hukuku bakımından özel bir öneme sahiptir. Zira devletin cebri icra faaliyeti kişilerin hakimiyet alanına müdahale edilmesi sonucunu doğurmaktadır. Bu durum ise doğal olarak temel haklara değinilmesi anlamına gelmektedir. Bu noktada kamu gücü tarafından temel hak ve özgürlükleri ihlal edilen kişinin başvurabileceği bir imkân olan “AYM’ye bireysel başvuru” kurumu karşımıza çıkmaktadır. Anayasa’nın 148. maddesinin 3. fıkrasında düzenlenen söz konusu kurum kapsamında herkes, Anayasa’da güvene altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden AİHS kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından ihlal edildiği iddiasıyla AYM’ye başvurabilecektir. Çalışmada AYM’nin bireysel başvuru yoluyla bugüne kadar önüne gelmiş olaylar neticesinde verdiği kararlar icra ve iflas hukukunu ilgilendirdiği kadarıyla incelenecektir. Dolayısıyla bahsi geçen temel haklar icra ve iflas hukuku bakımından bireysel başvurulara konu teşkil etmiş olanlarla sınırlı kalacaktır.Item El Değiştiren Taşınmaz Kiraları Bakımından TBK. m. 310 ile Kiranın Şerhine İlişkin TBK. m. 312 Hükümlerinin Tahlili(Ankara Üniversitesi, 2019-04-15) Akkurt, Sinan Sami; Hukuk Fakültesi6098 sayılı yeni Türk Borçlar Kanunu, kira konusu taşınmazların el değiştirmesi yahut sınırlı aynî haklarla kayıtlanması durumunda kiracının sahip olduğu haklara ilişkin devrimsel değişiklikler getirmiştir. Buna göre, TBK.m.310 hükmü uyarınca kira sözleşmesinin kurulmasından sonra kiralananın herhangi bir sebeple el değiştirmesi durumunda, yeni malikin kira sözleşmesinin tarafı olacağı hükme bağlanmıştır. TBK.m.312 ise kira hakkının şerhini düzenlemekte olup, şayet kira hakkı şerh edilirse, yeni mâlikin kiracıya karşı ihtiyaç sebebiyle tahliye dâvası dahi açamayacağı belirtilmiştir. Bu nedenle çalışmada, böyle bir kira hakkının ne şekilde kurulduğunun, hukukî niteliğinin, kuvvetinin ve şerh edilmesinden doğacak sonuçların değerlendirilmesi ihtiyacı hâsıl olmuştur. Çalışmada anılan hususlara, teknik çerçevede açıklık getirilmeye gayret edilmiştir.Item Kira Sözleşmesinin Önemli Sebeplerle Olağanüstü Feshi (TBK. m. 331)(Ankara Üniversitesi, 2019-04-15) Şahin, Turan; Hukuk Fakültesi6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun kiraya ilişkin genel hükümleri kapsamında kira sözleşmesinin sona ermesi; belirli süreli kira sözleşmelerinde sürenin geçmesi (TBK m.327), belirsiz süreli kira sözleşmelerinde fesih bildirimi (TBK m.328-330) ve olağanüstü fesih (TBK m.331-333) şeklinde düzenlenmiştir. Olağanüstü fesih nedenleri ise önemli sebepler (TBK m.331), kiracının iflası (TBK m.332) ve kiracının ölümü (TBK m.333) olmak üzere üç başlıkta ifade edilmiştir. Kiraya ilişkin genel hükümler kapsamında kira sözleşmesinin sona ermesine imkân veren üç durum daha söz konusudur. Bunlardan ilki kiraya verenin, kiracının kiralananı özenle kullanma ve komşulara saygı gösterme borcunu ihlal etmesi sebebiyle sözleşmeyi feshi (TBK m.316), ikincisi kiracının temerrüdü (TBK m.315) sebebiyle sözleşmenin feshi, üçüncüsü ise önemli ayıplar nedeniyle kiracının sözleşmeyi feshetmesidir (TBK m.305/II). Çalışmada kira sözleşmesinin önemli sebeplerle feshine ilişkin TBK m.331 hükmü, diğer sona erme sebepleri ile olan ilişkisi de değerlendirilmek suretiyle ele alınmıştır. Ayrıca İsviçre Hukuku ve Yargıtay uygulaması da olabildiğince aktarılmaya çalışılmıştır.Item Bireysel Başvuru Kararlarında Makul Sürede Yargılanma Hakkı(Ankara Üniversitesi, 2019-04-15) Duvan, Ayşe Özkan; Hukuk FakültesiMakul sürede yargılanma hakkı, adil yargılanma hakkının en önemli unsurlarından biridir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesi ve Anayasanın 141. maddesiyle güvence altına alınmıştır. Gerek Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi gerekse Anayasa Mahkemesinde görülen bireysel başvuru uyuşmazlıklarının büyük bölümü makul sürede yargılanma hakkıyla ilgilidir. Ülkemizde uzun yargılama süreleri özellikle belirli dava türleriyle ilgili olarak patolojik bir hal almıştır. Bu çalışmanın birinci bölümünde hukuksal, cezai ve idari yargılamada makul sürenin aşılmasına yol açan nedenler üzerinde durulmaktadır. İkinci bölümde AİHS, Anayasa ve Usul Yasalarında makul sürede yargılanma hakkıyla ilişkili mevzuat hükümleri ele alınmakta; üçüncü bölümde bireysel başvuru mekanizmasında kullanılan makul süre ölçütleri üzerinde durulmaktadır. Makul süre kavramının içeriği ve uygulanma ilkeleri, büyük ölçüde ilgili mevzuatla değil AİHM ve Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru içtihadıyla geliştirilmiştir. Bu nedenle çalışmamızda makul sürede yargılanma hakkı, mahkemelerin bireysel başvuru yolunda verdikleri kararlardan yola çıkılarak değerlendirilmektedir.Item Şiddet Tekelinin Tarihsel Gelişimi ve Bugüne Dair Notlar(Ankara Üniversitesi, 2019-04-15) Bayrak, Emek; Hukuk FakültesiDevletin şiddet araçları üstündeki hakimiyetini ifade eden şiddet tekeli, modern devletin en belirleyici özelliği olarak görünmektedir. Tarihsel süreçte onun aldığı biçimler, üretim biçimlerine göre değişmiştir. Ortaçağ öncesi dönemde, farklı devlet biçimlerine göre şiddet araçları üstünde kurulan hakimiyet de değişmiştir. Ancak farklılıklara rağmen, bunun sınırlı bir hakimiyete karşılık geldiği söylenebilir. Feodal üretim ilişkilerinin hakim olduğu ve siyasi iktidarın bölündüğü Ortaçağsa, şiddet tekelinin zayıf olduğu bir dönemi işaret etmektedir. Feodal düzenin çöküşü ve yerini kapitalist üretim biçiminin almasıyla, siyasal yapı da dönüşmüştür. Modern devletin ortaya çıktığı bu yeni dönemde, siyasal iktidar merkezileşmiş ve şiddet araçları üstünde tekel kurulmuştur. Bu, zamana yayılan bir süreçte olmuştur. Çünkü şiddetin özel aktörlerce kullanımı, modern devletin doğuşuyla birlikte de devam etmiştir. Fakat devletin kendi şiddet araçlarını inşa etmesiyle birlikte şiddet tekeli kurulmuştur. Bugünse küreselleşme süreci ve onun etkileri tartışılmaktadır. Küreselleşme olarak isimlendirilen süreç, devletin yapısını ve işlevlerini değiştirmektedir. Bu değişimden, şiddet tekeli de etkilenmektedir. Süreçle birlikte, modern devlet öncesinde olduğu gibi şiddetin özel tedariki yine gündemdedir. Böyle bir değişimin nasıl okunması gerektiği konusuysa tartışmalıdır. Bu, şiddet tekelinde bir aşınma mıdır yoksa devlete destek ikincil bir güçle şiddet araçları daha mı güçlenmekte midir? Çalışmada, bu tartışmalara da yer verilecek ve şiddet tekelinin küreselleşmeyle birlikte aldığı görünüm değerlendirilecektir.Item Suçsuzluk Karinesi Bağlamında Soruşturma Yapılmasına Yer Olmadığı Kararı(Ankara Üniversitesi, 2019-04-15) Özen, Muharrem; Köksal, Atacan; Hukuk FakültesiSuçsuzluk karinesi, ceza muhakemesinin her evresinde gözetilen bir temel haktır. Suçsuzluk karinesi, ceza muhakemesinde adil yargılanmanın gerçekleştirilmesini sağlamaktadır. Genel olarak, kamu görevlilerinin görevleriyle bağlantılı olarak işledikleri iddia edilen suçlarla ilgili ihbar ve şikâyetler bakımından özel bazı hükümlerin bulunduğu görülmektedir. Söz konusu hükümler kamu görevlilerini haksız isnatlardan korumayı amaçlamaktadır. Soruşturma yapılmasına yer olmadığı kararıyla, bu koruma mekanizmasının kamu görevlisi olmayan kişiler bakımından da getirilmesi hedeflenmiştir. Bu çalışmada hukukumuzda yeni bir karar türü olarak soruşturma yapılmasına yer olmadığı kararı incelenecektir. Konu incelenirken öncelikle hukukumuzda ihbar ve şikâyete ilişkin genel bilgiler verilecektir. Daha sonra Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin suçsuzluk karinesiyle ilgili kararları değerlendirilecektir. Son bölümde ise 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’na eklenen düzenlemeyle soruşturma yapılmasına yer olmadığı kararının koşulları incelenecektir. Ayrıca getirilen yeni kanuni düzenlemeyle ilgili eleştiri ve önerilere yer verilecektir.Item Constitutional Complaint in Ukraine and International Experience(Ankara Üniversitesi, 2019-04-15) Yehorova, Valentyna; Hukuk FakültesiMakale, kimi ülkelerin bireysel başvuru kurumuyla ilgili deneyimlerinin bazı yönlerini ele almaktadır. Makale’de, Ukrayna’da ve diğer ülkelerde bireysel başvurunun lehinde ve aleyhinde öne sürülen farklı görüşler ele alınmıştır. Ayrıca, Ukrayna’da bireysel başvurunun kabulüyle ilgili değerlendirme yapılmıştır. Bireysel başvuru, sadece yargısal korumanın bir başka aracı olmayıp, aynı zamanda ulusal mevzuatın kalitesini etkileyen bir araçtır. Bununla birlikte, Ukrayna’da bireysel başvuru kurumu bulunmamaktadır.Item Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Hukukunda Karşılıksız Çek ve Buna Bağlanan Yaptırım(Ankara Üniversitesi, 2019-10-23) Bİgeç, Hakan; Hukuk FakültesiKuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) hukuku, ağırlıklı olarak Anglo-Sakson hukuku etkisindedir. Bu özelliği nedeniyle yasalar kadar yargı kararları da büyük önem taşımaktadır. KKTC çek hukukunun temelini Poliçeler Yasası oluşturmaktadır. Poliçeler Yasası, 1882 tarihli Bills of Exchange Act’in tercüme edilmesi yoluyla Kıbrıs hukuk sistemine dahil edilmiştir. Yasa’nın çeklere ayrılan III. Kısmı ise günümüzde karma nitelik taşımaktadır. Çekin hukuki niteliğine ilişkin düzenlemelerde Bills of Exchange Act etkisi devam etmekte iken, karşılıksız çeke bağlanan yaptırım konusunda ise Yasa, Türk hukuku ile uyum içindedir. KKTC hukukunda, karşılıksız çek düzenlemeye bağlanan tek yaptırım çek hesabı açma ve kullanma yasağıdır. Yasağın uygulanması bakımından KKTC Merkez Bankası’na önemli görevler yüklenmiştir. Çek hesabı açma ve kullanma yasağı, karşılıksız kalan çek bedellerinin tamamen ödenmesi halinde kalkmaktadır. Dolayısıyla yasağın caydırıcılığı sorgulanmaya açıktır. Nitekim yasak kapsamına giren kişi sayısında, yıllar içinde bir azalış olmaması bunu doğrular niteliktedir. Çalışmada KKTC’de çeklere ilişkin düzenlemeler, çekin hukuki niteliği, karşılıksız çek ve karşılıksız çeke bağlanan yaptırım konuları incelenmiştir. KKTC hukukuna ilişkin teorik anlamda kaynak azlığı nedeniyle, çalışmanın temeli yargı kararlarına dayanmaktadır. KKTC hukukunun, Türk hukuku ile örtüştüğü noktalarda ise Türk hukuk öğretisinden de yararlanılmıştırItem Osmanlı/Türk Köy İdaresi Sistemi Üzerinde Fransız Etkisi: 1864 ve 1871 Osmanlı Nizamnamelerinin Köylere İlişkin Hükümleri ve 1924 Köy Kanunu Fransa’dan mı İktibas edilmiştir?(Ankara Üniversitesi, 2019-10-23) Gözler, Kemal; Hukuk FakültesiBu makalede Osmanlı/Türk köy idaresi sisteminin Fransa’dan iktibas edilip edilmediği sorunu incelenmektedir. Bu sorunu çözmek amacıyla, bir yandan 1864 ve 1871 Osmanlı Vilayet Nizamnamelerinin köy idaresine ilişkin hükümleri ile 5 Mayıs 1855 tarihli Fransız Kanununun hükümleri, diğer yandan da 18 Mart 1924 tarihli Köy Kanununun hükümleri ile 5 Nisan 1884 tarihli Fransız Kanununun hükümleri arasında karşılaştırma yapılmıştır. Karşılaştırma sonucunda Fransız ve Osmanlı/Türk köy idaresi sistemleri arasında, organların oluşumları ve görev ve yetkileri bakımından benzerliklerin olduğu gözlemlenmiş ve Osmanlı/Türk köy idaresi sisteminin, farklı yanları olmakla birlikte, Fransız sisteminden esinlendiği sonucuna ulaşılmıştır.Item Kişilerin Huzur ve Sükûnunu Bozma Suçu(Ankara Üniversitesi, 2019-10-23) Özen, Muharrem; Köksal, Atacan; Hukuk FakültesiHukuk normları, insanların belirli bir düzen içinde yaşamalarını sağlamak maksadıyla konulmuş kurallardır. Bu kurallara uygun biçimde yaşamak toplumdaki bütün insanların ortak menfaatlerinin bir gereğidir. Şüphesiz ki bu ortak menfaatin içinde, yaşama hakkı, vücut dokunulmazlığı, cinsel özgürlük, kişi hürriyeti ve bunlarla birlikte sayılabilecek birçok değer yer alır. Bilimin zamanla ilerlemesi, organizasyon ve işbölümü ilişkilerinin farklılaşması, toplum yaşamı ve insan ilişkilerinin de değişmesine neden olmuştur. İnsanlar bu değişimin pek çok nimetinden faydalansa da, oluşan bu yeni ortam, onların bedensel ve ruhsal dengesine belli ölçüde etki etmiştir. Yaşam hakkının sağlıklı biçimde sürdürülmesi bağlamında, kişilerin hem ruhsal hem de bedensel dengesini koruma altına almak amacıyla çeşitli normlara ihtiyaç duyulmuştur. Kişilerin huzur ve sükûnunu bozma suçu da bu amaçla 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 123. maddesinde düzenlenmiştir.Item Göktaşlarının Mülkiyeti Meselesi(Ankara Üniversitesi, 2019-10-23) Karauz, Agah Kürşat; Hukuk FakültesiGöktaşları, ekonomik ve bilimsel açıdan değer taşıyan maddî varlıklardır. Göktaşlarının yeryüzüne düşmesi ile birlikte bu varlıkların mülkiyetinin kime ait olacağı konusu gündeme gelmektedir. Yeryüzüne ait olmayan bu varlıkların hukukî niteliğinin tespiti de oldukça zordur. Bunun sebebi, söz konusu varlıkların yapısının taşınır mülkiyetinin aslen kazanma sınıflandırmalardan hemen hemen hiçbirine benzememesidir. Bu sebeple, hem milletlerarası sözleşmelerde hem de millî hukuk sistemlerinde göktaşlarının mülkiyeti hususuna ilişkin oldukça sınırlı düzenlemeler bulunmaktadır. Ancak göktaşlarının mülkiyetine ilişkin bu düzenlemeler oldukça farklı sonuçlar öngörmektedir. Ayrıca bu konuya ilişkin yabancı mahkemelerde sınırlı da olsa kararlar mevcuttur. Devletlerin özel mülkiyete bakış açıları ve sosyal-ekonomik gerekçelerle, bu varlıkların mülkiyetine ilişkin yaklaşımlar, kesin bir şekilde kamunun hüküm ve tasarrufunda olduğu anlayıştan sınırsız bir şekilde özel mülkiyete tabi olacağı anlayışa kadar geniş bir yelpaze içerisindedir. Bu konu hakkında, Türk Hukukunda bir düzenleme bulunmadığı gibi, henüz bir inceleme de yapılmamıştır. Türk Hukuku açısından söz konusu cisimlerin mülkiyeti, 4271 sayılı Türk Medenî Kanununun taşınır mülkiyetine ilişkin hükümleri (m.762-777) çerçevesinde değerlendirilerek çözüme bağlanmalıdır. Bu nedenle, çalışmamızda, göktaşlarının bilimsel değeri olan eşya, maden, define, buluntu ve sahipsiz eşya nitelikleri taşıyıp taşımadıkları hususları irdelenmiştir.Item Türk İş Hukukunda Avrupa Birliği Yönergeleri Çerçevesinde Denkleştirme Uygulaması(Ankara Üniversitesi, 2019-12-22) Mülayim, Baki; Hukuk FakültesiÇalışma hayatında yaşanan gelişmeler, esnekleşme ihtiyacını ortaya çıkarmıştır. Bu ihtiyaç, iş hukukunda yeni kavramların ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bu kavramlardan biri de denkleştirmedir. Avrupa Birliği, esnekleşmeye dair uygulamalara yönergelerinde yer vermiştir. Avrupa Birliğinde çalışma süreleri organizasyonunun belirli yönlerini düzenleyen ilk yönerge, 93/104/EC. sayılı Yönergedir. 2003/88/EC. Sayılı Yönerge, 93/104/EC. ve 2000/34/EC. sayılı Yönergelerini birleştirerek yürürlükten kaldırmıştır. 4857 sayılı İş Kanunumuz ile 93/104/EC. sayılı yönergeye uyum anlamında düzenlemeler yapılmıştır. Denkleştirme sayesinde çalışma süreleri esnekleştirilmektedir. İş Kanunumuzda esnekleşme, iki açıdan söz konusu olmaktadır. Biri çalışma süresinin haftanın çalışılan günlerine eşit dağıtılması kuralının ortadan kaldırılmasıdır. Diğeri, ise kanunda belirtilen referans dönemlerinde ortalama haftalık çalışma saatlerinin yasal haftalık çalışma süresini ve günde on bir saati geçemediği denkleştirmedir. Bu şekilde işveren, fazla çalışma ücreti ödemeksizin işçileri çalıştırabilir. Çalışmamızda öncelikle 2003/88/EC. sayılı Yönerge hakkında açıklamalarda bulunulacaktır. 4857 sayılı İş Kanunumuzda denkleştirme uygulaması ve konu hakkındaki yargı kararlarına da çalışmamızda yer verilmiştir.Item Türk- İsviçre Hukukunda Yapı Alacaklısı İpoteğine İlişkin Başlıca Sorunlar ve Çözüm Önerileri(Ankara Üniversitesi, 2019-12-22) Oral, Tuğçe; Hukuk FakültesiMakalede, öncelikle, yapı alacaklısı ipoteği kavramı ve bunun tescilini isteme hakkının hukuki niteliği üzerinde durulmuştur. Ardından, özellikle İsviçre’de 1.1.2012’de yürürlüğe konulan ZGB hükümlerindeki değişiklikler ve Almanya’da 1.1.2018 tarihinde BGB’de yürürlüğe konulan değişiklikler göz önüne alınmak suretiyle yapı alacaklısı kavramı incelenmiştir. Yapı alacaklısı kavramının yanında, yapı alacaklısı ipoteğinin muhatabının kim olduğu da irdelenmiştir. Bunun yanında, yapı alacaklısı ipoteğinin tescilinin talep edilebilmesi için gereken şartlar ele alınmıştır. Son olarak, yapı alacaklısı ipoteğinin diğer sınırlı ayni haklar karşısındaki sırası ve taşınmaz üzerinde kurulmuş olan diğer rehin haklarına nazaran önceliği üzerinde durulmuştur.Item Protection of Refugees’ Rights Arising out of the International Protection Procedure from the view of Turkish Constitutional Court’s Individual Application Decisions(Ankara Üniversitesi, 2019-12-22) Yılmaz, Sibel; Hukuk FakültesiTürkiye, özellikle doğusundaki komşu ülkelerin siyasi koşullarından ötürü, her zaman sığınma alan bir ülke olmuştur. Şu anda, kendi topraklarında 3,5 milyondan fazla Suriyeli ile mülteciler için başlıca sığınma ülkesi olan Türkiye'de, bu mültecilere uluslararası koruma sağlanması hayati önem taşımaktadır. İç hukukta ikincil nitelikte bir koruma mekanizması olan Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru, bu bağlamda kritik bir öneme sahip olabilir. Yasal düzenlemelerin yanı sıra, özellikle bu mekanizma ile mültecilere de uygulanabilecek anayasal haklar gerçekleştirilebilir. Bu çerçevede, bu makalenin iki amacı vardır: İlk amaç, Anayasa Mahkemesi’nin içtihadında yerini alan geri göndermeme ilkesi ile bağlantılı olarak mülteci korumasını ele almaktır. Bu kapsamda, makale Anayasanın 17’nci maddesine göre (“kişinin dokunulmazlığı, maddî ve manevî varlığı”) verilen tedbir kararları ile 17’nci madde, 19’uncu madde (“kişi hürriyeti ve güvenliği) ve 40’ıncı maddesine (temel hak ve hürriyetlerin korunması”) göre verilen nihai bireysel başvuru kararlarını incelemektedir. Bu incelemeye paralel olarak makalenin ikinci amacı, Türk sığınma sistemi uygulamasındaki, özellikle bu kararlarda belirtilen, eksikliklerini ortaya koymaktır.Item İsviçre Borçlar Kanunu Genel Hükümler Tasarısı’nda (OR. 2020) İfa Engellerinin Şartları(Ankara Üniversitesi, 2019-12-22) Akçaal, Mehmet; Hukuk FakültesiGünümüzde borçlar hukuku alanında ziyadesiyle önemli gelişmeler ve değişiklikler yaşanmaktadır. Bunlardan biri de, çoğunluğu İsviçre Üniversitelerinde çalışan akademisyenler tarafından hazırlanan ve beş yıllık bir çalışmanın eseri olan İsviçre Borçlar Kanunu Genel Hükümler Tasarısı (OR. 2020)’dır. Akademisyenleri böyle bir Tasarı hazırlamaya teşvik eden güç ise, hukukî meselelerine çözüm yolu arayanlar için mevcut hukukun artık yeterince deva olamamasıdır. Çalışma konusu Tasarı kapsamdaki en önemli değişikliklerden biri de ifa engelleri alanında, özellikle de şartlarında öngörülmektedir. Bu sebeple, çalışma kapsamında ifa engellerinin şartları, borçlunun sorumluluktan kurtulması ile yardımcı kişilerin fiillerinden sorumluluk konuları incelenmiştir. Yani, çalışmanın konusu, Tasarı m. 118-122 hükümleridir. Bahse konu çalışma, Türk Hukuku bakımından da son derece faydalıdır. Zira, mehaz Kanun için teklif edilen böyle köklü bir değişiklik, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun müstakbel seyri ve akıbeti bakımından da ziyadesiyle önemlidir. Zira, Türk Borçlar Kanunu, İsviçre Borçlar Kanunu’ndan ayrı düşünülemez. Çünkü, gelecekte Türk Borçlar Kanunu’nda bir değişikliğe (revizyona) gidildiği takdirde, kaynak olarak yine İsviçre Borçlar Kanunu’ndan istifade edilecektir.Item 7036 Sayılı İş Mahkemeleri Kanunu Uyarınca Görev(Ankara Üniversitesi, 2019-12-22) Mutlay, Faruk; Işık, Melih; Hukuk Fakültesi7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanununun “görev” başlıklı 5. maddesi, 3 bentten oluşmaktadır. Çalışmamızda da Kanundaki düzenleme doğrultusunda iş mahkemelerinin görevi üç ana başlık altında incelenmiştir. Buna göre öncelikli olarak, “bireysel iş kanunlarına ve Türk Borçlar Kanununa tabi işçiler ile işveren veya işveren vekilleri arasındaki uyuşmazlıklar”, ikinci olarak “idari para cezalarına itiraz ile Sosyal Güvenlik Kurumunun ve Türkiye İş Kurumunun taraf olduğu uyuşmazlıklar” ve üçüncü olarak da “diğer kanunlarda iş mahkemelerinin görevli olduğu uyuşmazlıklar” çerçevesinde iş mahkemelerinin görevi ele alınmıştır. Konu ele alınırken, 7036 sayılı yeni İş Mahkemeleri Kanunu ile 5521 sayılı Kanun arasında kıyaslamalar yapılmış, yenilik getiren düzenlemeler belirlenerek bunların isabetli olup olmadığı değerlendirilmiştir. Ayrıca yeni Kanun’daki eksiklikler de belirlenmeye çalışılarak, olması gereken hukuk bakımından görüşlerimiz açıklanmıştır.Item Türk Ceza Kanununda Resmi Belgeyi Bozmak, Yok Etmek veya Gizlemek Suçu: TCK. m. 205(Ankara Üniversitesi, 2019-12-22) Memiş, Pınar; Hukuk FakültesiResmî belgeyi bozmak, yok etmek veya gizlemek suçu, TCK’nun 205. maddesinde düzenlenen topluma karşı suçlar içerisinde kamunun güveni aleyhine işlenen bir suçtur. Seçimlik hareketli bir suç olan resmî belgeyi bozmak, yok etmek veya gizlemek, sırf hareket suçudur. Hareketlerden biri ya da hepsi gerçekleştirildiğinde suç tamamlanır. Özgü suç niteliği bulunmayan bu suçta fail herkes olabilir. Suçun kamu görevlisi tarafından işlenmesi ağırlaştırıcı sebep olarak düzenlenmiştir. Yargıtay uygulamasında da tartışılan bu suç tipinin manevi unsuru genel kasttır.Item Çocuklar Bakımından Uzlaştırma: Farklı Yararlar Arasında Bir Denge Arayışı(Ankara Üniversitesi, 2020-04-14) Kontacı, Burcu Baydemir; Hukuk FakültesiÇocuklar bakımından uzlaştırma, günümüzde gerek dünyada gerek Türkiye’de gittikçe öne çıkan bir ceza ve ceza muhakemesi hukuku kurumudur. Bu bağlamda, anılan kurum kapsamına giren suç tiplerinin giderek çeşitlendiği ve zaman içinde daha ciddi suçların bu kapsamda ele alındığı görülmektedir. Buna bağlı olarak da, çocuklar bakımından uzlaştırmaya tâbi olan dosyaların sayısı hızla artmakta ve uzlaştırma kurumu, adalet sistemi içinde daha görünür hâle gelmektedir. Buna karşın, çocuklar bakımından uzlaştırma uygulamasından beklenen yararların sağlanabilmesi için, öncelikle bu yararların neler olduğunun açıkça tespit edilmesi ve hangi hukuki kurum ve kurallar aracılığıyla hayata geçirilebileceğinin belirlenmesi gerekmektedir. Bu çalışmada, çocuklar bakımından uzlaştırmadan beklenen üç farklı yarar kategorisi olduğu ve başarılı bir uzlaştırma uygulamasının da, ancak bu yararlar arasında makul bir denge kurulmasıyla mümkün olabileceği ileri sürülmektedir. Bu bağlamda, çalışmada benimsenen yarar kategorileri; adalet sistemi bakımından “alternatif çözüm yöntemi”, uzlaştırmanın tarafları bakımından “onarıcı adalet” ve çocuklar bakımından da “çocuğun yüksek yararı” olarak belirlenmiş bulunmaktadır. Çalışmada, her üç yarar kategorisi ayrıntılı bir biçimde tanımlanmakta ve Türk Hukuku’ndaki mevcut durumun analizi yapılarak, sorunlu olduğu düşünülen alanlara işaret edilmekte ve somut çözüm önerilerinde bulunulmaktadır.