Cilt: 02 Sayı: 02 (2019)
Permanent URI for this collection
Browse
Browsing Cilt: 02 Sayı: 02 (2019) by Issue Date
Now showing 1 - 6 of 6
Results Per Page
Sort Options
Item Kırsal yoksulluk, göç ve afet ilişkisi: Zeytinköy Orman yangını örneği(Ankara : Ankara Üniversitesi, 2019) İlter, Metin Serhat; Siyasal Bilgiler FakültesiKırsal Yoksulluk, afetten mi kaynaklanmaktadır? Yoksa afet kırsal yoksulluk mu doğurmaktadır? Bu iki soru, hem ayrı ayrı hem de birlikte ele alınması gereken bir konudur. Çünkü yoksulluk arttıkça bir bölgede göç görülebilir. Afet olduğunda yoksulluk da varsa bölgede o zaman da göç görülebilir. Afet, göç ve kırsal yoksulluk konusu birbiriyle etkileşim içindedir. Afet olduğundan göç olabilir, afet olduğunda yoksulluk ortaya çıkabilir ya da yoksulluk başka yerlere göçü zorunlu hale getirebilir. Bu makalede, afet/göç/yoksulluk konusu, üç saç ayaklı masa benzetmesinde birinin etki alanının genişlemesi diğer ikisini de dengesiz yapacağı düşüncesi ekseninde incelenmiştir. Araştırmanın amacı, orman yangını sebebiyle meydana gelen değişimleri tespit etmek ve bu konuya ilgi duyan gerek akademik gerekse akademi dışı insanları bilgilendirmektir. Araştırma sonucunda, afet, göç ve kırsal yoksulluk konusunun sürekli etkileşim içinde olduğu ve buna göre tedbirlerin alınmasının zorunluluğu tespit edilmiştir.Item Yozgat Çamlığı Milli Parkı’nın özellik ve gizemleri(Ankara : Ankara Üniversitesi, 2019) Galip, Akın; Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesiİnsan, yeryüzünde var olduğu zamandan itibaren doğa koşullarıyla ve doğada bulunan canlılarla, takdirle ve hayranlıkla karşılanacak bir mücadele içinde olmuştur. Başlangıçtan Neolitik Döneme kadar tamamen doğa koşullarında avcı toplayıcı kültüre sahip olarak yaşarken, Neolitik’ten Dönem’den itibaren ilk kez yerleşik düzene geçerek bitkilerden buğday, arpa, çavdar, mercimek, nohudu ekerek, hayvanlardan domuz, koyun, keçi ve tavuğu evcilleştirerek besin üreticisi olmuştur. Böylece 18. yüzyılın son çeyreğinde başlayan Sanayi Devrimine kadar, sahip olduğu bilgi düzeyi, yeteneği, deneyimi ve teknolojik gelişmişliği oranında doğadan yararlanarak yaşamını sürdürmüştür. Bu süreçte, dünyada insan nüfusunun azlığı ve teknolojik düzeyinin düşüklüğü gibi nedenlerle doğanın tahribi ve doğa kirlenmesi gibi önemli olaylar yaşanmamıştır. Sanayi Devrimi ile birlikte aşırı nüfus artışı ve plansız teknolojik gelişmeler nedeniyle enerji ihtiyacının hızla artması sonucu, fosil yakıtlar olarak bilinen kömür, petrol ve doğalgaz kullanımı ile birim alandan fazla ürün almak amacıyla tarım ilacı ve suni gübre kullanımı gibi etmenlerle 1950 yılından itibaren, özelliklede 1970 yılından sonra çevre kirlenmesi sorunları artarak devam etmiştir. Helenistik Dönemden itibaren, bazı üst düzey bürokrat ve kral gibi yöneticiler, konak ve saraylarında, bahçe, park gibi doğa düzenlemeleri yapmış iseler de bunların miktarı ve oranı düşük düzeylerde kalmıştır. Yirminci yüzyılın başından itibaren kentlerde yaşayan insanların boş zamanlarında ormanlarda bazı korunan alanlara talebi giderek arttı. Korunan alanlardan biri de milli parklardır. Ülkemizde milli parklar gibi korunan alanların oluşturulmasına 1950’li yılların sonlarından itibaren başlanmıştır. Korunan alanlardan olan milli parklar insanların doğa özlemi ve sevgisinin oluşmasında, doğanın öneminin anlaşılmasında, hatta uygun kent plan ve projelerinin yapımında örnek oluşturmaktadırlar. Bu çalışmada ülkemizde korunan alanlarla ilgili çalışmaların kısa bir tarihçesi verilerek, Türkiye’nin 1958 yılında ilk milli park ilan edilen, Yozgat Çamlığı Milli Parkı hakkında genel bilgiler verilecektir. Sonra da milli parkın özellik ve gizemleri maddeler halinde sunulacaktır. Çalışma, sonuç ve öneriler bölümü ile tamamlanacaktır.Item Risk Değerlendirme Matris Yöntemi kullanarak okullarda deprem kaynaklı yapısal olmayan risklerin olası etkilerinin belirlenmesi(Ankara : Ankara Üniversitesi, 2019) Bayraktar, Hüseyin; Sahtiyancı, Elif; Kuru, Ali; Mühendislik FakültesiÜlkemizde okulların inşasında yapısal elemanlar ile ilgili yönetmelik, denetim ve kontroller yeterliliğe sahipken yapısal olmayan elemanlar ile ilgili yönetmelik, bilgi, uygulamalar vb yeterli değildir. Bu durum okullarda yapısal olmayan elemanların gelişigüzel alınmasına, olası bir afet etkisi düşünülmeden rastgele yerleştirilmeleri gibi daha birçok olumsuzluğa neden olmaktadır. Sonuçta okullarda yapısal olmayan elemanlardan kaynaklı risklere ve tehlikelere davetiye çıkarılmaktadır. Henüz okulların proje aşamasında yapısal elemanlarla birlikte yapısal olmayan elemanların değerlendirilmesi sonradan oluşabilecek riskleri ve dolayısıyla tehlikeleri ortadan kaldıracaktır. Bu çalışmada, okulların yapısal olmayan riskleri ve olası etkileri L Matris Yöntemi kullanılarak matematiksel ifadelere dönüştürülmüş ve her bir okulun risk puanı hesaplanmıştır. Son olarak üç okulun risk puanları birbirleriyle karşılaştırılarak risk seviyeleri belirlenmiştir. Çalışmanın amacı, örneklem olarak seçilen okullarda yerinde tespitler yaparak yapısal olmayan risklerin azaltılması ve risklerin ortadan kaldırılması için getirilen önerileri ilgili kurumlar ile paylaşmaktır.Item Muskingum yönteminin sürtünme katsayısına (n) bağlı performans analizi(Ankara : Ankara Üniversitesi, 2019) Sarıgöl, Metin; https://orcid.org/0000-0002-6190-1684; Mühendislik FakültesiTaşkın ötelenmesi, taşkın dalgasının bir kanal veya hazne boyunca herhangi bir noktadaki debi değerlerinin zamana bağlı olarak değişiminin hesaplanmasıdır. Taşkın kontrolü açısından taşkın öteleme hesaplarının pek çok faydası bulunmakta olup, bunların en önemlisi, akarsuyun belirli bir kesitteki taşkın büyüklükleri bilindiğinde, bu kesitin kilometrelerce mansabındaki bir kesitteki taşkın hidrograflarının saatlerce önceden tahmin edilebilmesi ve böylece can ve malın kurtarılması ve taşkın zararlarının azaltılması için gerekli zamanın kazanılabilmesi ve sonuçta taşkın zararlarının azaltılmasıdır. Bu çalışmada, ülkemizdeki 8 ayrı havzada yer alan 18 adet akım gözlem istasyonunun (AGİ) saatlik debi verileri kullanılarak taşkın ötelenme çalışması yapılmıştır. İlk olarak taşkın tarihleri tespit edilerek her bir AGİ’dan saatlik hidrograf değerleri elde edilmiş, bu veriler ile, hidrolojik yöntemlerden Muskingum Yöntemi kullanılarak ötelenme hesapları yapılmış ve elde edilen sonuçlar ölçülmüş değerlerle karşılaştırılmıştır. Bu karşılaştırma yapılırken Ortalama Mutlak Hata (OMH), Hataların Ortalama Karekökü (HOK) ve Belirlilik Katsayısı (R2) değerleri hesaplanmış, Muskingum Yöntemi’nin sürtünme katsayısına göre performans değişimleri incelenmiştir. Sonuçta, sürtünme katsayısı arttıkça OMH, HOK ve R2’nin genelde değişmediği ve bu nedenle Muskingum Yönteminin performansının etkilenmediği tespit edilmiştir.Item Antropojenik iklim değişikliğine bağlı deniz seviyesi değişiminin Sinop Yarımadası’na olası etkileri(Ankara : Ankara Üniversitesi, 2019) Üstün, Yusuf Mert; Eğitim Bilimleri FakültesiKüresel iklim değişikliği; kuraklıklar, seller, fırtınalar gibi bir dizi probleme yol açmaktadır. Öte yandan yükselen sıcaklıklar, Dünya buzul varlığını derinden tehdit etmektedir. Eriyen buzullar, küresel deniz seviyesini hızlı bir şekilde yükseltmekte olduğundan dolayı kıyıdaki alçak alanlar doğrudan, kara içindeki yüksek alanlar ise dolaylı yoldan deniz seviyesindeki yükselişten etkilenecektir. Çalışmada deniz seviyesi yükseliminin Anadolu’nun kuzey ucu olan Sinop Yarımadası üzerindeki olası etkilerinin Coğrafi Bilgi Sistemleri kullanılarak saptanması amaçlanmıştır. Bu amaçla Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) tarafından hazırlanmış 5. değerlendirme raporundaki tahminler ışığında, Dijital Yükseklik Verileriyle birlikte üretilmiş topografya haritaları oluşturulmuş ve risk altında kalabilecek alanlar tespit edilmiştir. Bu çalışmalar sonucunda yarımadanın büyük bir bölümünde hâkim olan yüksek kıyıların, yükselecek deniz seviyesinden doğrudan etkilenmeyeceği ancak Sarıkum Gölü ve çevresi gibi kimi alçak alanların deniz tarafından işgal edilmesiyle, hassas ekosistemlerinin tehdit altında kalacağı sonucuna ulaşılmıştır. Ayrıca Sinop şehir merkezinin iç limana bakan kısımları başta olmak üzere, şehrin; tarihsel, ekonomik ve sosyokültürel yapısının zarar görebileceği saptanmıştır. Her ne kadar uzun dönemli bir problem olsa da günümüzde etkilerini yağış değişiklikleri vasıtasıyla derinden hissetmeye başladığımız küresel iklim değişikliğine karşı, hızlı şekilde etkili önlemler alınması gerekmektedir. Bu önlemler çerçevesinde kıyıyı dizginlemeye çalışmak gibi masraflı ve tehlikeli, geçici çözümler yerine temiz ve yenilenebilir enerji kaynaklarına önem verilmesi ve iklim değişikliğine karşı kamuoyunda bilinç oluşturulması önerilmiştir.Item Nükleer Santrallerde Yangın Güvenliği Açısından Reaktör Soğutmanın Önemi ve Fukuşima Daiichi Kazası Modeli Üzerinden Kontrol Dışı Gerçekleşen Fisyon Reaksiyonlarının Enerjisinin Hesaplanması(Ankara : Ankara Üniversitesi, 2019) Uyaroğlu, Yılmaz; Ay, Şenol; Mühendislik FakültesiBu makalede nükleer enerji santrallerinde patlamanın oluşmasına neden olan durumlar değerlendirilerek, kontrol dışı gerçekleşen fisyon reaksiyonları sonucu açığa çıkan enerjinin hangi durumlara neden olabileceği araştırılmıştır. Model olarak ele alınan Fukuşima Daiichi Nükleer santralinde soğutma sistemi doğal afet nedeni ile devre dışı kalan üç ünitedeki reaktörlerde, üç gün içinde devam eden fisyon reaksiyonları sonucu açığa çıkan enerjinin hesaplanması için W.s’lik enerji elde etmek için gereken fisyonların sayısı bulunmuş, daha sonra bu enerjinin oluşabilmesi için kullanılması gereken U-235 kütlesi hesaplanarak toplamda üç reaktör için 2028 MW/h enerji üretimi miktarı baz alınarak harcanan U-235 kütlesi hesaplanmış ve 67 saat süre sonunda ortamda kontrolsüz olarak oluşacak enerji, sonuçlarının değerlendirilebilmesi için hesaplanmıştır. Hesaplamalara göre 3,4273 kg U-235 harcanması sonucu 2028 MW/h enerji açığa çıkmıştır. Bu enerjinin santralde yaşanan patlama olayına hangi şartlarda neden olduğu açıklanmıştır.