Cilt: 04 Sayı: 01 (2021)
Permanent URI for this collection
Browse
Recent Submissions
Item Guba-Khachmaz (Azerbaycan Cumhuriyeti Kuzey-Doğu Bölgesi) İktisadi-Coğrafi Bölgesindeki Yerleşimlerden Evlilik ve Boşanma Dinamikleri(Ankara Üniversitesi, 2021-05-30) Bayramov, Tural; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiBu çalışma da 2001-2015 yıllarında Guba-Khachmaz ekonomik-coğrafi bölgesi ve ayrı idari ilçelerinin kentsel-kırsal nüfuslarındaki evlilik ve boşanma sayıları ile 2000-2019 ekonomik-coğrafi bölgelerdeki evlilik ve boşanma sayıları gözden geçirilmiştir. 1995-2019 döneminde ekonomik-coğrafi bölgede kentsel ve kırsal yerleşim alanlarındaki evlilik ve boşanma programları derlenmiş ve incelenmiştir. Ayrıca 2019 yılı evlilik ve boşanma oranları haritalama tekniği kullanılarak ele alınmıştır. Evlilik ve boşanma oranları ile ilgili bilgiler özet olarak tablolar kullanılarak gösterilmiştir. Yapılan gözden geçirme çalışması sonucunda, düşük sosyo-ekonomik yaşam koşullarının kentsel ve kırsal alanlarda yaşayan sağlıklı nüfusun bölgelere ve yabancı ülkelere göç etmesine neden olduğu söylenebilir. Bu göç hareketleri aynı zamanda yerleşim yerlerinde yaşayan nüfusun demografik göstergeleri üzerinde de olumsuz bir etki oluşturmuştur. Nitekim bölgedeki evlilik sayısının azalmış olduğu ve boşanma oranının arttığı bulgulanmıştır. Bunun yanı sıra göç veren bölgelerin sosyo-ekonomik kalkınmasıyla ilgili olarak devlet programları kapsamında, ekonomik ve coğrafi alanda nüfusun yaşam koşullarını iyileştirmek için yeni iş alanlarının oluşturulduğu bulgulanmıştır. Bununla beraber işgücü kaynaklarının bu şekilde istihdamı ve doğal nüfus artışındaki artış demografik büyümeyi olumlu etkilerken yine de yeterli olmadığı düşünülmektedir. In this study, the number of marriages and divorces in the urban-rural populations of the Guba-Khachmaz economic-geographical region and separate administrative districts in 2001-2015 and the number of marriages and divorces in the economic-geographical regions of 2000-2019 were reviewed. Marriage and divorce programs in urban and rural settlements in the economic-geographical region between 1995 and 2019 were compiled and analyzed. In addition, 2019 marriage and divorce rates were handled using the mapping technique. Information on marriage and divorce rates are summarized using tables. As a result of the review study, it can be said that low socio-economic living conditions cause healthy population living in urban and rural areas to migrate to regions and foreign countries. These migration movements also had a negative impact on the demographic indicators of the population living in settlements. As a result, it has been found that the number of marriages in the region has decreased and the divorce rate has increased. In addition, it has been found that new business areas have been created in order to improve the living conditions of the population in the economic and geographical area within the scope of state programs regarding the socio-economic development of the regions that emigrate. However, while this employment of labor resources and the increase in natural population growth affect demographic growth positively, it is still considered to be insufficient.Item Askeri Birliklerde Soğuk Kış Şartlarında Görev Yapan Personelin İş Sağlığı Güvenliği İle İlgili Alınacak Önlemleri ve Çözüm Önerileri(Ankara Üniversitesi, 2021-05-30) Karadağ, Turabi; Dayıoğlu, Habib; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiTürk Silahlı Kuvvetleri ülkemizi yabancı düşman ülkelere karşı korumak ve kollamakla beraber, sınırlarımız içerisinde ise kolluk kuvveti olarak jandarma birlikleri ile beraber iç güvenlik harekâtı, emniyet asayişten sorumlu olduğu için yaptığı işler, tehlikeli kazaların olabileceği görevler olması nedeniyle birçok olumsuzluk ve iş kazalarıyla karşılaşılmaktadır. Bu olumsuzluklar gerek görev yapan personel gerekse komuta kademesi içerisinde bir iş verimsizliği ve moral bozukluğu meydana getirmektedir. Jandarma birlikleri içerisinde 1961 tarihinde yürürlüğe giren emniyet kaza önleme subaylığı gibi bir kaza önleme sistemi vardır. Ancak gelişen teknoloji, insan makine dizaynları ve emir komuta hiyerarşisiyle bu sistem, işlevselliğini yitirmektedir. İş sağlığı ve güvenliği alanında proaktif önlemlerin alınarak meydana gelecek iş kazalarının önüne geçilmesi amacıyla bu sistem güncellenmelidir. Although the Turkish Armed Forces and protect our country against foreign enemy countries, as the law enforcement forces within our borders are responsible for the internal security operation together with the gendarmerie units and the Police Order, many negatives and occupational accidents are encountered because their duties are dangerous accidents. These negatives cause job inefficiency and morale in both the staff and the command level. Gendarmerie units have an accident prevention system, such as the police accident prevention officer, which entered into force in 1961. However, developing technology, human-machine designs, command, and command hierarchy lose the functionality of this system. This system should be updated to prevent occupational accidents that occur as measures in the field of occupational health and safety.Item Taşkın Risk Haritasının Oluşturulması: Trabzon İli Vakfıkebir İlçesi Kirazlı Deresi Örneği(Ankara Üniversitesi, 2021-05-30) Ertürk, Esra; Kaya, Nihat; Mercan, Selçuk; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiBu çalışma kapsamında, proje alanı olarak seçilen Trabzon İli, Vakfıkebir İlçesi Kirazlı deresi için Hydrologic Engineering Center-River Analysis System (HEC-RAS) yazılımı ile kurulmuş 1 boyutlu ve 2 boyutlu hidrodinamik modellerle, Q500 debisi kullanılarak, elde edilmiş taşkın tehlike ve derinlik haritaları doğrultusunda en riskli durumu belirleyebilmek için taşkına maruz kalan alanların yer aldığı binalarda nüfus analizi yapılmıştır. Çalışma alanının Doğu Karadeniz Bölgesinde seçilme nedeni, hem meteorolojik olarak fazla yağış alması hem de topoğrafik açıdan taşkın riski taşımasıdır. Daha önce hazırlanan taşkın tehlike ve derinlik haritaları doğrultusunda; taşkından etkilenen insan sayısı, sosyo-ekonomik aktiviteler ve olası ekonomik zararların tahmin edilmesi amaçlanarak taşkından etkilenebilecek yapıların risk durumunu belirlenmeye çalışılmıştır. Taşkın risk durumu belirlenirken Geographic Information System (Arc-GIS) programı ile taşkın derinlik haritasında yer alan konutlar, fabrika, sera alanlarının, konumları ve o bölgede yaşayan nüfus sayısının belirlenmesinin ardından yapıların cinsine göre ekonomik zarar hesaplanmıştır. Yapıların toplam ekonomik zarar değerinin yapıların kendi alanlarına bölünmesiyle taşkın birim zararı hesaplanarak, hesaplanan bu değerlerin birim metrekareye düşen maksimum ve minimum zarar değerleri 0 ile 1 arasında normalize edilmiştir. Nüfus risk durumu içinde yine aynı metot kullanılarak, normalize edilmiş birim taşkın zararı ile nüfus toplanarak taşkın risk durumu belirlenmiştir. Taşkın risk yüzdelerinin belirlendiği bu çalışmada, taşkından etkilenen yapıların durumuna göre de kabul yöntemiyle yapılan standart sapma analizi sonucu tehlike risk dereceleri belirlenmiştir. Bu kapsamda yapılan çalışma sonucu, taşkın zararlarının etkilerini en aza indirmek maksadıyla derenin belirli kısımlarda gerekli taşkın kontrol yapıları ile mevcut sanat yapılarının yeniden yapılması veya iyileştirilmesi ve derenin düzenli olarak yılda bir defa yatak temizliğinin yapılmasının faydalı olacağı düşünülmektedir. In this study, population analysis has been carried out in buildings in order to determine the riskiest situation in line with the flood hazard and depth maps obtained by using Q500 flow rate, with 1 and 2 dimensional hydrodynamic models installed with Hydrologic Engineering Center-River Analysis System (HEC-RAS) software for Kirazlı Stream in Trabzon Province, Vakfıkebir District, which was selected as the project area. The reason for choosing the study area in the Eastern Black Sea Region is that it receives excessive meteorological rainfall and has a flood risk in terms of topography. In line with the previously prepared flood hazard and depth maps; with the aim of estimating the number of people affected by the flood, socio-economic activities and possible economic damages, the risk status of the buildings that may be affected by the flood was tried to be determined. While determining the flood risk situation, the economic damage was calculated according to the type of the buildings, after determining the houses, factories, greenhouse areas, locations and the number of populations living in that region, on the flood depth map with the Geographic Information System (Arc-GIS) program. The flood unit loss is calculated by dividing the total economic loss value of the buildings by their own areas, and the maximum and minimum loss values per unit square meter of these calculated values are normalized between 0 and 1. In the population risk situation, using the same method, the population was collected with the normalized unit flood damage and the flood risk situation was determined. In this study, in which the flood risk percentages were determined, according to the condition of the buildings affected by the flood, the standard deviation analysis made by the acceptance method determined the hazard risk degrees. As a result of the study carried out in this context, it is thought that it will be beneficial to rebuild or improve the existing art structures with the necessary flood control structures in certain parts of the stream and to clean the bed regularly once a year to minimize the effects of flood damages.Item Erzurum İli Doğa Olayları Profili ve Deprem Tehlikesi(Ankara Üniversitesi, 2021-05-30) Kılıç, Nazlı Ceyla Anadolu; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiDünyanın oluşumundan günümüze kadar geçen süre içerisinde her coğrafi bölge kendi iç dinamiklerine yani jeofiziksel, meteorolojik, hidrolojik ve iklimsel özelliklerine bağlı olarak birçok doğa olayına ev sahipliği yapmaktadır. Ancak her doğa olayı afet potansiyeli taşımamakla birlikte küresel bir sorun haline gelen iklim değişikliğinin yanı sıra bilinçsiz kentleşme, plansız sanayileşme, kontrol edilemeyen nüfus artışı ve göç gibi insani faktörlere bağlı olarak sıklıkla afete dönüşebilmektedir. Özellikle son yıllarda doğa olaylarının afete dönüşme oranının artmasıyla yaşanan maddi kayıpların ve manevi zararların ülke ekonomileri üzerinde yarattığı olumsuz etki düşünüldüğünde her bir coğrafi bölge için afet potansiyelinin belirlenmesi gerekliliği önem kazanmaktadır. Bunun için her coğrafi bölgenin doğa olayı-doğal afet potansiyeli kendi özellikleri dâhilinde incelenmeli ve afet tanımlamaları, modellemeleri ve senaryoları o bölgeye özel olarak oluşturulmalıdır. Bu çalışmada ulusal-uluslararası veri tabanları ve ulusal basın incelenerek Erzurum ili için 1900-2019 yılları arasında meydana gelen belirli doğa olaylarını kapsayan güncel bir veri envanteri oluşturulmuştur. Doğa olaylarının oluşum nedenleri, birbirleri ile ilişkileri ve sonuçları tespit edilmiş; bu doğa olaylarının afet potansiyeli taşıyıp taşımadıkları belirlenmiştir. Sonuç olarak, çalışma alanı için çığ, deprem ve sel olaylarının afet potansiyeli taşıdığı tespit edilmiştir. Çalışma alanının aktif tektonik yapısı ve deprem ile diğer doğa olayları arasındaki ilişki nedeniyle deprem tehlike analizi ile yakın gelecek için deprem tehlike oranı ve tekrarlanma periyodları belirlenmiştir. Elde edilen sonuçlara göre 1 yılda Mw=5.0 büyüklüğündeki bir depremin olma ihtimali Gumbel Modeline göre %26 olarak belirlenirken, Poisson Modeline göre %30’dur. Each geographical region hosted many natural events depending on their inner dynamics, that is; geophysical, meteorological, hydrological and climatological properties, starting from the time of the World’s formation. Although each natural event does not have a potential to be a natural disaster, they can transform into natural disasters quite often depending on human factors like unconscious urbanization, unplanned industrialization, non-controllable increase of population and migration together with climate change which has become a global problem. Particularly in recent years with the increasing rate of transformation of natural events into natural disasters, when the negative effect of resulting financial loss and intangible damage on national economies is taken into account, the necessity of determining the potential of natural disasters for each region gains importance. Therefore, natural event-natural disaster potential of each region should be investigated within its own properties and disaster descriptions, modelings and scenarios should be created in a region-specific manner. In this study, an up-to-date data inventory was created consisting of significant natural events which took place between 1900-2019 in Erzurum province, utilizing national-international databases and national press. Causes of natural events, their relationships and results were determined and it was found whether these natural events have potential to be natural disasters. As a result, it was found that natural events of avalanche, earthquake and flood were found to have potential of disaster within the frame of study area. As a consequence of active tectonic structure of the study area and the relationship of earthquake and other natural events, by using earthquake hazard analysis, earthquake hazard ratio and recurrence periods were determined for the near future. According to results, the possibility of an earthquake with Mw=5.0 magnitude is 26% in a year according to Gumbel Model and 30% according to Poisson Model.Item İstanbul’u Büyük Bir Deprem Bekliyor: Mini Derleme(Ankara Üniversitesi, 2021-05-30) Şimşek, Perihan; Gündüz, Albülkadir; Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesiİstanbul depremleri, Kuzey Anadolu Fayı’nın Ana Marmara Fayı olarak adlandırılan ve Marmara Denizi altında uzanan kuzey kolundaki tektonik hareketler nedeniyle meydana gelmektedir. İstanbul geçmiş dönemlerde çok sayıda yıkıcı depremlere sahne olmuştur. Roma-Bizans dönemlerinden beri kayıt altına alınan İstanbul depremleri konusunda arşiv bilgilerine ulaşmak mümkündür. Kayıtlarda Bizans döneminde şehirde yıkıma neden olan yaklaşık 26 depremin yaşandığı görülmektedir. Osmanlı döneminde meydana gelen 1509, 1719, 1766, 1894 ve 1912 depremleri ve yakın zamanda yaşanan 1999 depremi şehirde ciddi harabiyete ve çok sayıda can kaybına yol açmıştır. Yapılan çalışmalar Ana Marmara Fayı’nın yakın geçmişte kırılmamış segmentlerinde yoğun bir sismik enerji biriktiğini ve İstanbul’u şiddetli bir depremin beklediğini ortaya koymaktadır. İstanbul’un gerek ülkemiz gerek tüm dünya için taşıdığı önem göz önüne alınarak şehrin deprem öncesi ve sonrasına hazırlanması önem arzetmektedir. Istanbul earthquakes occur due to tectonic movements in the northern branch of the North Anatolian Fault, which is called the Main Marmara Fault and lies under the Sea of Marmara. In the past, Istanbul witnessed many devastating earthquakes. It is possible to reach archive information about the Istanbul earthquakes recorded since the Roman-Byzantine periods. Records show that there were approximately 26 earthquakes that caused destruction in the city during the Byzantine period. The earthquakes of 1509, 1719, 1766, 1894 and 1912 during the Ottoman Empire and the recent earthquake of 1999 caused serious destruction and many casualties in the city. The conducted studies reveal that intense seismic energy has accumulated in the unbroken segments of the Main Marmara Fault in the recent past and a severe earthquake awaits Istanbul. Considering the importance of Istanbul for both our country and the whole world, it is important to prepare the city for before and after the earthquake.Item 2007 ve 2018 Deprem Yönetmelikleri Kullanılarak Farklı Zeminlere Göre ve Farklı Kentler İçin Elde Edilen Tasarım İvmelerinin Karşılaştırılması, Kapadokya Örneği(Ankara Üniversitesi, 2021-05-30) Karaca, Hakan; Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi2019 itibarı ile yürürlüğe girmiş olan Türkiye Bina Deprem Yönetmeliği (TBDY-2018) ile zemin parametrelerinde çok önemli yenilikler getirilmiş ve zemin-yapı etkileşiminin daha gerçeğe yakın modellenebilmesini mümkün hale gelmiştir. Zeminin özellikle büyütme ve küçültme etkisinin yeni şartnamede yer alması, yönetmeliğin bilimsel verilere daha uygun hale gelmesini sağlamıştır. Bu kapsamda, TBDY-2018’den resmi olarak yürürlüğe girmeden önce yürürlükte olan Deprem Bölgelerinde Yapılacak Binalar Hakkında Yönetmelik (DBYBHY-2007) kapsamında yapıların tasarımında kullanılan tasarım ivmeleri ile yeni deprem şartnamesine göre uygulanacak tasarım ivmelerini karşılaştırılması yapılmış ve Kapadokya bölgesi illerinin il merkezlerinde zemin koşullarına bağlı olarak tasarım ivmelerinin ne kadar artıp azaldığını belirlenmiştir. Çalışmanın sonunda, herhangi bir salınım periyodu için, 2018 deprem yönetmeliğine göre tasarlanacak yapıların tasarımında kullanılacak tasarım ivmelerinin 2007 yönetmeliğine göre nasıl değiştiği ile ilgili bir örüntüye rastlanmamıştır. Sadece salınım periyotları büyüdükçe, yeni deprem şartnamesine göre kullanılacak olan tasarım ivmelerinin, eski yönetmelik değerlerine oranının azaldığı görülmüştür. Böylelikle, salınım periyotları daha yüksek olan yapıların tasarımında kullanılacak tasarım ivmelerinin eski yönetmelik değerlerine oranı, düşük salınım periyotlara sahip yapıların tasarım ivmeleri oranlarına göre daha düşük olacaktır. The Turkish Earthquake Code (TEC-2018) introduced new important approaches in modeling the soil parameters and the soil-structure interaction modeling become more realistic. Especially the introduction of ground amplification factors, made the Earthquake Code more aligned with the scientifically proven facts. Within this context, the design acceleration values of the new code and the values obtained by the old Turkish Earthquake Code of 2007 (TEC-2007) are compared for the city centers in Cappadocia region. The variation of design acceleration values with respect to the soil classes for each city center is monitored both for TEC-2007 and TEC-2018. In the end, it is observed that there isn’t a recognizable pattern on how the new code is going to influence the design acceleration values at any specific period. The only observed trend is that, as the period increases the ratio of new design acceleration values to the old ones decrease. Hence, the ratios of design acceleration values are going to be smaller for the structures with higher period of vibration than those with the lower period of vibration.Item Türkiye’de Deprem Performansına Dayalı Bina Kimlik Bilgilerinin Oluşturulmasına Yönelik Çalışma ve Öneriler(Ankara Üniversitesi, 2021-05-30) Aral, Merşa; Tunç, Gökhan; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiTürkiye tektonik konumu itibariyle yıkıcı etkileri olan büyük magnitüdlü depremleri üretebilen fay hatlarına sahip aktif bir deprem kuşağı üzerinde yer almaktadır. Bu konumu itibarı ile ülke her an deprem tehlikesiyle karşı karşıyadır. Depremlerin yer ve zaman ile ilgili özelliklerinin tahmin edilemez oluşu, insanların bu tür bir doğal afete konutlarında veya çalışma ortamında yakalanma ihtimallerini de yüksek riskli hale getirmektedir. Bu yüzden zaman geçirilen mekânı temsil eden binaların ve yapıların deprem sırasında veya sonrasındaki performansları önemli bir değerlendirme kriteri haline gelmektedir. Bu çalışmada, konutlar özelinde gerekli inceleme ve değerlendirmeler yapılarak kullanıcının (tüketicinin) mekânın yapısal sağlamlığına yönelik endişeleri ve beklentileri ele alınacaktır. Dolayısı ile yaşam alanını tarifleyen binaların teknik özellikleri ile depreme dayanıklılık durumuna ait bilgilerin tüketiciye nasıl ulaşacağı bu çalışmanın özünü teşkil edecektir. Bu kapsam dâhilinde binalar için kimlik bilgisi oluşturulmasına yönelik altyapı çalışması hakkında detaylı bilgiler verilecek, gerekli görüş ve önerilerde bulunulacaktır. Bu öneriler doğrultusunda bilinçli tüketici kitlesinin oluşumu hedeflenerek depremin yaratabileceği yıkıcı etkiler ve can kaybının en az düzeyde gerçekleşmesi sağlanmış olacaktır. Turkey lies on an active seismic belt with very severe earthquake fault lines that can produce devastating effects. Thus, the country is always in danger of an earthquake. Moreover, due to the unpredictability of the location and time characteristics of earthquakes, there is always a high risk that residences and work environments will be severely damaged. Therefore, the performance of buildings and structures during and after an earthquake is an important evaluation criterion. In this study, the concerns and expectations of users (consumers) concerning the structural strength of their living and working spaces will be examined and evaluated. The technical features of the buildings that define their living and working spaces, and how information regarding their earthquake resistance reaches users, will constitute the essence of this study. Detailed information about the infrastructure needed to create building identification numbers will be provided, and suggestions will be made with respect to the Turkish context. Creating a conscious consumer base and minimizing the destructive effects and loss of life caused by earthquakes are among the aims of these recommendations.Item Bütünleşik Afet Riski Azaltımı ve İklim Değişikliğine Uyum Yaklaşımı Üzerine Bir Değerlendirme(Ankara Üniversitesi, 2021-05-30) TUĞAÇ, Çiğdem; Dil ve Tarih-Coğrafya FakültesiKüresel çapta son yıllarda yaşanan afetlerin sayı, sıklık ve şiddetinde önemli artışlar gözlemlenmektedir. Bu afetler içinde iklim değişikliğiyle ilişkili aşırı hava olaylarına bağlı meteorolojik ve hidrolojik afetlerin sayısındaki artış ise en fazla sayıda ve etki alanı en yüksek olandır. İklim değişikliğinin olumsuz sonuçlarının ülke sınırlarını aşan yapısı ve ekonomik, çevresel ve sosyal bağlamdaki etkileri, iklim ile ilişkilendirilen afetlerin beraberinde doğal, biyolojik ve teknolojik afetlerin de ortaya çıkmasını kaçınılmaz kılmaktadır. Bu afetlerden ise çoğunlukla toplumların en kırılgan kesimleri ve mücadele kapasitesi yeterli olmayan gelişmekte olan ülkeler daha fazla etkilenmektedir. Bu sorunlarla etkin bir biçimde mücadele edilmesinde günümüzde bütünleşik afet risk azaltımı ve iklim değişikliğine uyum yaklaşımının geliştirilmesine ilişkin çalışmalar giderek artmaktadır. Bu çalışmanın amacı, birbirinden bağımsız süreçlerde yürütülen afet riski azaltımı ve iklim değişikliğine uyum eylemlerine bütünleşik bir yaklaşım geliştirmenin ortaya çıkaracağı sonuçların değerlendirilmesidir. Çalışmada bütünleşik iklim değişikliğine uyum ve afet riski azaltımı yaklaşımının kaynakların, idari ve beşerî kapasitenin etkin kullanılmasını, ölçek ekonomisi oluşturarak mali kaynakların doğru alanlara yönlendirilmesini sağlayacağı ve BM sözleşmelerinde ve belgelerinde yer alan hedeflerin gerçekleştirilmesi bağlamında önemli faydaları olduğu sonuçları elde edilmiştir.